Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
Unit 1 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Late | Geç | I am sorry, I am late. | Özür dilerim, geç kaldım. |
Open | Açık | Window is open. | Pencere açık. |
Window | pencere | Open the window, please. | Lütfen pencereyi aç. |
Come in | İçeri gel | You may come in. | İçeriye girebilirsin. |
Right now | Şimdi | Be quiet! We are in a lesson right now. | Sessiz ol. Şu an dersteyiz. |
Sit | oturmak | Sit next to your friend. | Arkadaşının yanına otur. |
Please | Lütfen | Please give me your eraser. | Silgini verir misin lütfen. |
Eat | Yemek yemek | Eat your hamburger. | Hamburgerini ye. |
Drink | içmek | I want to drink tea. | Çay içmek istiyorum. |
Prepare | hazırlamak | My mum prepares meal for me everyday. | Annem her gün benim yemek hazırlar. |
Order | Sıraya koymak | Order the pictures. | Resimleri sıraya koy. |
Rules | kurallar | We should follow the rules. | Kuralları takip etmeliyiz. |
Use | kullanmak | Use your pencil to draw. | Çizmek için kalem kullan. |
Circle | Daire içine almak | Circle the right answer. | Doğru cevabı daire içine al. |
Need | ihtiyaç duymak | Circle what you need. | İhtiyacın olanı daire içine al. |
Puppet | Kukla | I like watching puppet shows. | Kukla şovlarını izlemeyi severim. |
Find | bulmak | Can you find my pencil? | Kalemimi bulabilir misin? |
Request | istek | Look at the food list and make your request. | Yemek listesine bak ve isteğini yap. |
Permission | izin | Ask for permission to leave the class. | Sınıftan ayrılmak için izin iste. |
Sure | Elbette | Sure, you can borrow my pencil. | Elbette kalemimi ödünç alabilirsin. |
Ten | On | I am ten years old. | 10 yaşındayım. |
Twenty | Yirmi | I have twenty games in my computer. | Bilgisayarımda 20 tane oyun var. |
Thirty | Otuz | There are thirty dogs in the house. | Evde 30 tane köpek var. |
Forty | Kırk | When I am forty, I will be old. | 40 yaşına geldiğimde yaşlı olacağım. |
Fifty | Elli | Fifty is my favorite number. | 50 benim favori numaram. |
Sixty | Altmış | Sixty is less than seventy. | 60 70’ten daha azdır. |
Seventy | Yetmiş | Seventy is more than sixty. | 70 60’tan daha fazladır. |
Eighty | Seksen | Eighty is not a good age to start a new life. | 80 yeni bir hayata başlamak için iyi bir yaş değildir. |
Ninety | Doksan | I love number ninety. | 90 sayısını severim. |
Hundred | Yüz | My nephew can count to hundred. | Yeğenim 100’e kadar sayabiliyor. |
Twenty-five | Yirmi beş | I will graduate when I am twenty-five. | 25 yaşıma geldiğimde mezun olmuş olacağım. |
Sixty-four | Altmış dört | My mother was born in nineteen sixty-four. | Annem 1964’te doğmuş |
Ninety-eight | Doksan sekiz | I have got ninety-eight dollars in my pocket. | Cevimde 98 dolar var. |
Missing | Eksik, kayıp | There is a missing cat in the neighborhood. | Mahallede kayıp bir kedi var. |
Dice | Zar | Roll the dice. | Zarı at. |
Unit 2 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Children | çocuklar | Children learn a lot from playing. | Çocuklar oyun oymaktan bir sürü şey öğrenir. |
Repeat | Tekrar et | Please repeat after me. | Lütfen benden sonra tekrarla. |
Animal | Hayvan | The whale is the largest animal on earth. | Balina dünyadaki en büyük hayvandır. |
Guess | Tahmin etmek | I guess you will be very busy tonight. | Tahmin ediyorum bu akşam çok meşgul olacaksın. |
Africa | Afrika | Elephants live in Asia and Africa. | Filler Asya ve Afrika’da yaşar. |
Europe | Avrupa | There many little countries in Europe. | Avrupa’da birçok küçük ülke vardır. |
Asia | Asya | Elephants live in Asia and Africa. | Filler Asya ve Afrika’da yaşar. |
South / North America | Güney / Kuzey Amerika | People in South and North America speak different languages. | Kuzey ve Güney Amerika’daki insanlar faklı dilleri konuşmaktadır. |
Antarctica | Antarktika | Antarctica is very cold place. | Antartika çok soğuk bir yerdir. |
Germany | Almanya | Germany is an European country. | Almanya bir Avrupa ülkesidir. |
Spain | İspanya | Spain has many famous football teams. | İspanya’nin birçok ünlü futbol takımı vardır. |
India | Hindistan | Number of people in India is very high. | Hindistan’daki insanların sayısı çok fazladır. |
Turkey | Türkiye | I live in Turkey. | Türkiye’de yaşıyorum. |
Japan | Japonya | People in Japan speak Japanese. | Japonya’daki insanlar Japonca konuşur. |
Mexico | Meksika | Bean is very common food in Mexico. | Fasulye Meksika’da çok yaygın bir yiyecektir. |
Saudi Arabia | Suudi Arabistan | Pilgrims go to Suudi Arabia to visit Mecca. | Hacılar Suudi Arabistan’a Mekke’yi ziyaret etmek için giderler. |
England | İngiltere | The capital city of England is London. | İngiltere’nin başkenti Londra’dır. |
German | Alman | I have a foreign friend and he is German. | Benim yabancı bir arkadaşım var ve o Alman. |
Spanish | İspanyol | Xabi Alonso is Spanish. | Xabi Alonso İspanyoldur. |
Indian | Hint, Hintli | I like watching Indian movies. | Hint filmlerini izlemekten hoşlanırım. |
Turkish | Türk | This is Mehmet. He is Turkish. | Bu Mehmet. O Türk’tür. |
Arabian | Arap | Arabian people are usually in Asia and Africa. | Araplar genellikle Asya ve Afrika’da yaşarlar. |
English | İngiliz | An English likes to drink tea with milk. | İngilizc çayını sütle içmekten hoşlanır. |
Mexican | Meksikalı | He is Mexican. | O Meksikalı. |
Japanese | Japon | Japanese people eat raw fish. | Japonlar çiğ balık yerler. |
Point | işaret et, göster | Point the right picture. | Doğru resmi göster. |
Live | yaşamak | My friend lives in Bakırköy. | Arkadaşım Bakırköy’de yaşıyor. |
From | itibaren, -den | She is from Turkey. | O Türkiye’den-O Türkiye’li. |
Age | Yaş | My age is 30. | Yaşım 30. |
Country | ülke | America is a beautiful country. | Amerika güzel bir ülkedir. |
Nationality | milliyet | What is your nationality? | Ulusun nedir? |
Match | eşlemek | Match the word with the picture. | Kelimeyi resimle eşleştirmek. |
ID card | kimlik kartı | Show your ID card before entering. | Girmeden önce kimlik kartını göster. |
Shalwar | Şalvar | Villagers in Turkey wear Shalwar | Türkiye’deki köylüler Şalvar giyerler. |
Kimono | Kimono | Japanese women wear Kimono. | Japon kadınlar Kimono giyerler. |
Fez | Fes | You wear a fez on your head. | Fesi başına giyersin. |
Poncho | Panço | Poncho is not a good dress. | Panço güzel bir elbise değildir. |
Sari | Sari | Women in India usually wear Sari. | Hindistan’daki kadınlar genellikle Sari giyerler. |
I think | bence | I think you are successful. | Bence sen başarılısın. |
Toy collection | oyuncak koleksiyonu | My brother has a toy collection. | Erkek kardeşim oyuncak koleksiyonuna sahip. |
Doll | Oyuncak bebek | She loves to play with dolls. | O oyuncak bebeklerle oynamaktan hoşlanır. |
Soldier | Asker | Soldiers are waiting near the border. | Askerler sınırın yakınında bekliyorlar. |
Unit 3 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Free time | Boş zaman | I spend my free time playing computer games. | Boş zamanlarımı bilgisayar oynarak geçiririm. |
Tick | doğru işareti(Tick) koymak | Tick 3 sentences. | 3 cümleye doğru Tick koy |
Cross | Çapraz (işareti) koymak | You can cross the sentence. | Cümleye çapraz işareti koyabilirsin. |
Cartoons | Çizgi filmler | My four years old boy watches cartoon all the time. | 4 yaşındaki oğlum her zaman çizgi film izliyor. |
Diving | Dalış, dalmak | Diving requires lots of skills. | Dalmak bir çok beceri ister. |
Riding | Binme | Riding a horse could be fun. | At sürmek eğlenceli olabilir. |
Playing chess | Satranç oynamak | Playing chess improves your intelligence. | Satranç oynamak zekanı geliştirir. |
Climbing | Tırmanma | Climbing is hard when the peak is so high. | Zirve yüksek olduğunda tırmanmak zorlaşır. |
Doing puzzles | Yapboz yapmak | Doing puzzles with your child helps him to improve his memory. | Çocuğunla yapboz yapmak hafızasını geliştirmesine yardımcı olur. |
Fishing | Balık tutma | Teach me fishing. | Bana balık tutmayı öğret. |
Collecting coins | Madeni para koleksiyonu yapmak | Collecting coins is a hard job. | Madeni para koleksiyonu yapmak zor bir iştir. |
Hobby | Hobi | Reading a book is one of my hobbies. | Kitap okumak hobilerimden biridir. |
Lip-read | Dudak okumak | I mute TV and try to lip-read to understand people what really say. | Televizyonu sessiz konuma getirdim ve insanları anlamak içim dudaklarını okumaya çalıştım. |
Tic-Tac-Toe | SOS oyunu | During the lesson we play Tic-Tac-Toe | Ders esnasında SOS oynarız. |
Comic | Karikatür-mizah dergisi | I buy a comic every week. | Her hafta karikatür dergisi alırım. |
Pair | Çift | Teacher says “We should work in pairs.” | Öğretmen diyor ki “Çift şeklinde çalışmalıyız.” |
Take turn | yer-sıra değiştirmek | After this exercise you take turn. I’ll do the rest. | Bu egzersizden sonra yer değiştir. Ben gerisini hallederim. |
Line | Hat, çizgi | Hold the line. | Hattı koruyun. |
Questionnaire | anket | You should fill the Questionnaire. | Anketi doldurmalısın. |
Below | Altında | Put your things below the table. | Şeylerini masanın altına koy. |
Put | Koymak | Put your things below the table. | Şeylerini masanın altına koy. |
Winner | kazanan | And the winner is Michael Jackson. | Ve kazanan Michael Jackson. |
Watering | sulama | I forget watering the plants at home. | Evdeki bitkileri sulamayı unutuyorum. |
Unit 4 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Cartoon | çizgi film | My children watches cartoons all the time. | Çocuklarım her zaman çizgi film izliyor. |
Character | Karakter | Our dog has a good character, and is great with children. | Köpeğimizin iyi bir karakteri var ve çocuklarla harika geçiniyor. |
Act | davranmak | Act just like you know. | Bildiğin gibi davran. |
Elephant | Fil | I go to see an elephant, a parrot and a dolphin in the zoo. | Hayvanat bahçesindeki fili, papağanı ve yunusu görmeye giderim. |
Parrot | Papağan | I go to see an elephant, a parrot and a dolphin in the zoo. | Hayvanat bahçesindeki fili, papağanı ve yunusu görmeye giderim. |
Dolphin | Yunus | I go to see an elephant, a parrot and a dolphin in the zoo. | Hayvanat bahçesindeki fili, papağanı ve yunusu görmeye giderim. |
Catch a fish | Balık yakalamak | Don’t give me fish, teach me how to catch a fish. | Bana balık verme, nasıl balık tutulur öğret. |
Carry | taşımak | I carry my books in my bag while going to the school. | Okula giderken kitaplarımı çantamın içinde taşırım. |
Take photo | Fotoğraf çek | You can’t take photo in the museum. | Müzede fotoğraf çekemezsin. |
Hero | Kahraman | Superman is a hero. | Süpermen bir kahramandır. |
Heroine | kahraman kadın | Wonderwoman is one of my favorite heroines. | Harikakadın benim favori kahraman kadınlarımdan. |
Lift weight | Ağırlık kaldırma | Lifting weight may hurt your back. | Ağırlık kaldırmak sırtını incitebilir. |
Run | Koşmak | Run like the wind. | Rüzgar gibi koş. |
Amazing | şaşırtıcı, inanılmaz | It is an amazing movie. | İnanılmaz bir film. |
Rope | halat, ip | Hold the rope, or you will fall. | İpi tut yoksa düşeceksin. |
Mountain | Dağ | To climb a mountain you should have right equipments. | Dağa tırmanmak için doğru ekipmana sahip olman gerekir. |
Count | saymak | My nephew can count to hundred. | Yeğenim 100’e kadar sayabiliyor. |
Sing a song | şarkı söylemek | When I am alone I like to sing a song. | Yalnız olduğumda şarkı söylemeyi severim. |
Spell | hecelemek | Can you spell your name, please? | Lütfen isminizi heceleyebilir misiniz? |
Continent | kıta | There are seven continents in the world. | Dünyada 7 tane kıta vardır. |
Surname | Soyadı | What is your surname? | Soyadın ne? |
Hometown | Memleket | Where is your hometown? | Memleketin neresi? |
Manage | Yönetmek | That man can’t manage a business. | O adam iş yönetemez. |
Unit 5 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Number | Numara | He is the number one. | O bir numara. |
Wash | Yıkamak | Wash your car, it is very dirty. | Arabanı yıka, çok kirli. |
Have dinner | Akşam yemeği yemek | When I arrive home, I will have dinner. | Eve vardığımda, akşam yemeği yiyeceğim. |
Brush | Fırçalamak | Brush your teeth twice a day. | Dişlerini günde 2 kez fırçala. |
Each | Her biri | Mothers love each of their children. | Anneler her bir çocuğunu sever. |
Smile | Gülümsemek | Smile to your friend. | Arkadaşına gülümse. |
Special | Özel | It is a special gift. | O özel bir hediye. |
Everywhere | Her yer | I go everwhere you go. | Senin gittiğin her yere ben de giderim. |
Weekdays | Hafta içi | I work on weekdays. | Hafta içi çalışırım. |
Weekend | Hafta sonu | I sleep at the weekend. | Haftasonu uyurum. |
Monday | Pazartesi | Monday is the workday. | Pazartesi iş günüdür. |
Tuesday | Salı | She has an appointment on Tuesday. | Salı günü randevusu var. |
Wednesday | Çarşamba | There is a match between Barcelona-Real Madrid on Wednesday. | Çarşamba günü Real Madrid-Barcelona arasında maç var. |
Thursday | Perşembe | We will leave the town on Thursday. | Perşembe günü kasabadan ayrılacağız. |
Friday | Cuma | I love Fridays. Because it is the end of the week. | Cumaları severim. Çünkü haftanın sonu. |
Saturday | Cumartesi | I play football on Saturdays. | Cumartesileri futbol oynarım. |
Sunday | Pazar | Sunday is holy day for Christians. | Pazar Hristyanlar için kutsal gündür. |
Busy | Meşgul | Don’t talk to me I’m busy right now. | Benimle konuşma şu an meşgulüm. |
Daily routine | Günlük rutin | Eating a banana a day is my daily routine. | Günde bir tane muz yemek günlük rutinimdir. |
Invitation | davetiye | I have an invitation for the birthday party. | Doğumgünü partisi için davetiyem var. |
Half-Term | Yarı dönem-yıl | Students are going to the half-term concert on Friday. | Öğrenciler Cuma günü yarı yıl konserine gidiyor. |
Morning | Sabah | I wake up in the morning. | Sabahleyin kalkarım. |
Afternoon | Öğleden sonra | A baby is sleeping in the afternoon. | Bebek öğleden sonra uyuyor. |
Noon | Öğle vakti | It is dangerous to go out in the noon. | Öğlen vakti dışarı çıkmak tehlikelidir. |
Evening | Akşam | Before the evening we go to seaside. | Akşamdan önce deniz kenarına gideriz. |
Night | Gece | The night is dark and full of terrors. | Gece karanlık ve terörle dolu. |
Unit 6 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Doing experiment | deney yapma | Be careful while doing experiment. | Deney yaparken dikkatli ol. |
Microscope | Mikroskop | Microscope provides us to see the tiniest creatures. | Mikroskop en küçük yaratıkları görmemizi sağlar. |
Tube | Tüp | Fill the tube. | Tüpü doldur. |
Bottle | Şişe | I need a bottle of water | Bir şişe suya ihtiyacım var. |
Magnifier | Büyüteç | If you have a difficulty to read, use a magnifier. | Eğer okuma zorluğun varsa, büyüteç kullan. |
Lab coat | Laboratuvar önlüğü | Wear a lab coat before entering the lab. | Laboratuvara girmeden önce laboratuvar önlüğü giy. |
Glass | Bardak | I need a glass of water. | Bir bardak suya ihtiyacım var. |
Goggles | Gözlük | Goggles prevent your eyes from harmfull effects of experiments. | Gözlükler seni deneylerin zararlı etkilerinden korur. |
In | İçinde | Water is in the bottle. | Su şişenin içindedir. |
On | üzerinde | There is a book on the table. | Masada kitap vardır. |
Near | yakın | The sport centre is too near. | Spor merkezi çok yakın. |
Behind | arkasında | Look at your behind. | Arkana bak. |
In front of | Önünde | 30 men are waiting in front of you. | 30 kişi önünde bekliyor. |
Equipment | ekipman | With the right equipment you can do anything. | Doğru ekipmanla herşeyi yapabilirsin. |
Label | Etiketlemek | Don’t label people according to their appearences. | İnsanları görünüşlerine göre etiketleme. |
Bookcase | Kitaplık | Books are on the bookcase. | Kitaplar kitaplıkta. |
Cover | örtmek, kapatmak | Some women cover their heads. | Bazı kadınlar başlarını örter. |
Mix | karıştırmak | Mix true ingredients gently. | Doğru malzemeleri nazikçe karıştır. |
Fold | katlamak | Sophie, can you help me fold the laundry when it’s dry? | Sophie çamaşırlar kuruduğunda bana katlamama yardımcı olur musun? |
Peel | soymak | Peel the potato. | Patatesi soy. |
Pour | dökmek | Pour some water in it. | İçine biraz su koy. |
Shake | Sallamak | Shake your hand firmly. | Elini sıkıca salla. |
Plant | bitki | Plants absorb water. | Bitkiler suyu emer. |
Put into order | sıraya koymak | Listen and put the sentences into order. | Dinle ve cümleleri sıraya koy. |
Carnation | Karanfil | Put the carnations in the vase. | Karanfilleri vazoya koy. |
Food coloring | Gıda boyası | Add some food colorings to do candy. | Şekere biraz gıda boyası kat. |
Retell | tekrar anlatmak | Retell the experiment. | Deneyi tekrar anlat. |
Lettuce | Marul | Use “lettuce” this time. | Bu seffer marulu kullan. |
Absorb | emmek | Plants absorb water. | Bitkiler suyu emer. |
Fizzy drink | Gazlı içecek | Make a lemonade fizzy drink. | Limonlu gazlı içecek yap. |
Scientist | Bilim insanı | Let’s do an experiment for little scientists. | Bilim adamları için deney yapalım. |
Baking soda | Karbonat | Don’t forget to add baking soda. | Karbonatı eklemeyi unutma. |
Stir | karıştırmak | Add some baking soda and stir. | Biraz karbonat ekle ve karıştır. |
Unit 7 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Job | İş | My job is teaching English. | İşim İngilizce öğretmek. |
Building | bina | I live in that building. | O binada yaşıyorum. |
Officer | memur | My uncle is an officer. | Amcam memur. |
Actor | Aktör | Actors and Actresses earn lot of money. | Aktörler ve Aktrisler çok para kazanıyor. |
Actress | Aktris | Actors and Actresses earn lot of money. | Aktörler ve Aktrisler çok para kazanıyor. |
Doctor | doktor | I will be a doctor. | Doktor olacağım. |
Engineer | Mühendis | Engineers build bridges and tall buildings. | Mühendisler köprü ve uzun binalar inşa ederler. |
Policeman | polis | A Policeman catches bad people. | Polis kötü adamları yakalar. |
Policewoman | Kadın Polis | A Policewoman is searching people. | Kadın polis insanları arıyor. |
Farmer | Çiftçi | Farmers grow plants. | Çiftçiler bitki yetiştirir. |
Nurse | Hemşire | A nurse takes care of patients. | Hemşire hastalara bakar. |
Businessman | İşadamı | A businessman builds new job areas. | İş adamı yeni iş alanları kurar. |
Worker | İşçi | Businesses must protect workers’ rights. | İş yerleri çalışanların haklarını korumalı. |
Paste | Yapıştırmak | Don’t copy and paste your homework from Internet. | Ödevini internetten kopyala ve yapıştır yapma. |
Mime | taklit etmek | Mime the jobs of people. | İnsanların işlerini taklit et. |
Factory | Fabrika | Factories produce new things. | Fabrikalar yeni şeyler üretir. |
Get up | Kalk | She gets up at 7 a.m. . | O saat 7’de kalkar. |
Collage | Kolaj | Prepare a collage about a person’s job. | Kişinin işi hakkında kolaj hazırla. |
Fly | Uçmak | Fly like the wind. | Rüzgar gibi uç. |
Drive | sürmek | I can drive a car. | Araba sürebilirim. |
Illustrate | örneklemek | Illustrate the steps of an experiment with simple instructions. | Deneyin adımlarını basit talimatlarla örnekle. |
accordion book | akordeon kitap | Prepare an accordion book. | Akordeon kitabı hazırla. |
Visual | Görsel | Prepare a visual about your parents and their jobs. | Ebeveynlerin ve onların işleri hakkında görsel hazırla. |
Column | sütun | Place the name into columns. | İsmi sütuna yerleştir. |
School | Okul | This school has got thousand students. | Bu okulun 1000 tane öğrencisi var. |
Hospital | Hastane | This is a hospital with high quality. | Bu yüksek kaliteli bir hastanedir. |
Farm | Çiftlik | There are lots of cows in the farm. | Çiftlikte bir çok inek bulunmaktadır. |
Fire station | İtfaiye | The fire station is hiring new fire-fighters. | İtfaiye yeni itfaiyeciler işe almakta. |
Drawing | Çizim | Da Vinci’s drawings are extraordinary. | Da Vinci’nin çizimleri sıradışı. |
Display | göstermek, sergilemek | Display to your friend. | Arkadaşına göster. |
Unit 8 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Dress | Elbise | It is a blue dress. | O mavi bir elbise. |
Trouser | Pantolon | Your trouser is dirty. | Pantolonun kirli. |
Hat | Şapka | It is a sunny day, don’t forget your hat. | Güneşli bir gün, şapkanı unutma. |
Jacket | Ceket | Wear your jacket, it is cold. | Ceketini giy hava soğuk. |
Shoe | Ayakkabı | My shoes are old. | Ayakkabılarım eski. |
Boot | Çizme | In winter you should wear boot. | Kışın bot giymelisin. |
Describe | Tanımlamak | Describe your family. | Aileni tanımla. |
Socks | Çorap | Socks can smell very bad. | Çorap çok kötü kokabilir. |
Blouse | Bluz | The girl’s blouse is very beautiful. | Kızın bluzu çok güzel. |
Skirt | Etek | Skirts in the shop are cheap. | Dükkandaki etekler ucuz. |
Flip-flops | Parmak arası terlik | Flips-flops are always trend of summer-time. | Parmak arası terlikler daima yazın trendi olmuştur. |
Scarf | Eşarp | Many women in Turkey wear scarf. | Türkiye’deki birçok kadın eşarp takmaktadır. |
Sweater | Kazak | My grandmother is knitting a sweater. | Büyükannem kazak örüyor. |
Jeans | Kot | Blue jeans company sell jeans. | Blue Jeans şirketi kot pantolon satmaktadır. |
Cap | şapka | A cap protects you from hot weather. | Şapka seni sıcak havada korur. |
Coat | Ceket | The coat is leather. | Bu ceket deri. |
Season | Sezon, mevsim | There are less tourists in Turkey in this season. | Bu sezonda Türkiye’de daha az turist var. |
Spring | bahar | Flowers bloom in spring. | Çiçekler baharda açar. |
Summer | Yaz | Summer is very hot and dry. | Yaz çok sıcak ve kurudur. |
Fall / Autumn | Sonbahar | Leaves of trees fall in fall. | Ağaçların yaprakları sonbaharda düşer. |
Winter | Kış | It can snow in winter. | Kışın kar yağabilir. |
Hot | Sıcak | It is hot tea. | Sıcak çay. |
Warm | Ilık | Babies should drink warm liquids. | Bebekler ılık sıvıları içmeli. |
Cool | serin | The weather in spring is usually cool and cold. | Baharda hava genellikle serin ve soğuk. |
Cold | Soğuk | The weather in spring is usually cool and cold. | Baharda hava genellikle serin ve soğuk. |
Weather conditions | Hava koşulları | Weather conditions in the east is getting worse. | Doğudaki hava koşulları kötüye gidiyor. |
Rain | Yağmur | The rain is going on. | Yağmur devam ediyor. |
Rainy | Yağmurlu | It is a rainy day. | Yağmurlu bir gün. |
Snow | Kar | There are lots of snow over the roof. | Çatıda çokça kar var. |
Snowy | Karlı | Today will be snowy. | Bugün karlı olacak. |
Sun | Güneş | Sun is in the sky. | Güneş gökyüzünde. |
Sunny | Güneşli | I like sunny days. | Güneşli günleri severim. |
Wind | rüzgar | Run like the wind. | Rüzgar gibi koş. |
Windy | rüzgarlı | Mountain peaks are windy. | Dağ zirveleri rüzgarlıdır. |
Fog | Sis | There is a fog over the sea. | Denizin üstünde sis vardır. |
Foggy | Sisli | Istanbul wakes up a foggy day. | İstanbul sisli bir güne uyanır. |
Cloud | Bulut | Those are rain clouds. | Onlar yağmur bulutları. |
Cloudy | Bulutlu | Cloudy days makes me feel depressed. | Yağmurlu günler beni depresif hissettirir. |
Put on | Giymek | Put on your clothes, we are going out. | Elbiseni giy, dışarı çıkıyoruz. |
Wear | Giyinmek | Wear your jacket, it is cold. | Ceketini giy hava soğuk. |
Take | Almak | Shut up and take my money. | Kapa çeneni ve paramı al. |
Umbrella | Şemsiye | I need an umbrella on rainy days. | Yapmurlu günlerde şemsiyeye ihtiyacım var. |
Sunglasses | Güneş gözlüğü | Sunglasses may protect you from the harmful effects of direct sun. | Güneş gözlükleri seni güneşin zararlı etkilerinden koruyabilir. |
Sweatshirt | Kazak | I am looking for different sweatshirt models. | Farklı kazak modelleri arıyorum. |
Gloves | eldiven | In cold weather don’t forget to wear gloves. | Soğuk havada eldiven giymeyi unutma. |
Borrow | Ödünç almak | You can always borrow money from banks with interest. | Her zaman bankalardan faizle birlikte para ödünç alabilirsin. |
Broken | Kırık | My heart is broken. | Kalbim kırık. |
Lost | Kayıp | She is lost. | O kayıp. |
Dirty | Kirli | Mum is washing my dirty clothes. | Annem kirli elbiselerimi yıkıyor. |
Rectangular | dikdörtgen biçiminde | A farmer has a rectangular-shaped field. | Çiftçinin dikdörtgen biçiminde tarlası var. |
Triangular | üçgen şeklinde | Nowadays young people try to build triangular-shaped bodies. | Bugünlerde gençler üçgen şeklinde vücutlar yapmaya çalışıyorlar. |
Accessory | Aksesuar | I am thinking to buy a beautiful accessory for my wife. | Karım için güzel bir aksesuar almayı düşünüyorum. |
Cut out | Kesmek | Cut out the clothes from the book. | Elbiseleri kitaptan kes. |
Unit 9 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Energetic | Enerjik | He is a energetic person. | O enerjik birisi. |
Funny | Komik | How funny that is. | Ne kadar da komik. |
Shy | Utangaç | She is too shy. | O çok utangaç. |
Quite | Sessiz | Be quiet, please. | Sessiz olun, lütfen. |
Hardworking | Çalışkan | A hardworking student always does his homework. | Çalışkan bir öğrenci her zaman ödevini yapar. |
Polite | Kibar | A polite gentlemen opens the door to the guests. | Kibar adam konuklara kapıyı açar. |
Clever | zeki | He can solve every question. He is very clever. | O her soruyu çözebilir. O çok zekidir. |
Cheerful | Neşeli | The dog loves to play with people. It is cheerful and friendly. | Köpek insanlarla oynamayı seviyor. O neşeli ve arkadaş canlısıdır. |
Friendly | Arkadaş canlısı | The dog loves to play with people. It is cheerful and friendly. | Köpek insanlarla oynamayı seviyor. O neşeli ve arkadaş canlısıdır. |
Blonde | Sarışın | A blonde woman is passing by. | Sarışın bir kadın geçiyor. |
Fair | Açık (saç) | She has fair hair. | Onun açık renkte saçı var. |
Dark | karanlık | Don’t walk in the dark. | Karanlıkta yürüme. |
Straight | Düz | A drunk person can not walk straight. | Sarhoş insan düz yürüyemez. |
Wavy | Dalgalı | Sea is wavy today. | Deniz bugün dalgalı. |
Curly | Kıvırcık | I think people with curly hair are more beautiful. | Bence kıvırcık saçlı insanlar daha güzel. |
Mustache | Bıyık | You have a thing on your mustache. | Bıyığında bir şey var. |
Beard | Sakal | Shave your beard. | Sakalını kes. |
Look like | Gibi görünmek, benzemek | She looks like my brother. | Anneme benziyor. |
Mask | maske | Some people hide behind their masks. | Bazı insanlar maskelerinin arkasına gizlenir. |
Celebrity | ünlü | There are many celebrities in Nişantaşı. | Nişantaşında bir çok ünlü vardır. |
Draw | çizmek | Can you draw an elephant? | Fil çizebilir misin? |
Talented | Yetenekli | Messi is a very talented footballer. | Messi çok yetenekli bir oyuncudur. |
Rude | Kaba | Swearing is a rude behaviour. | Küfür etmek kaba bir davranıştır. |
Physical | Fiziksel | After illness, I need to gain my physical strength back. | Hastalıktan sonra fiziksel gücümü geri kazanmalıyım. |
Body | Vücut | His body shape is like an apple. | Onun vücut şekli elma gibi. |
Slim | İnce | My sister doesn’t eat anything, she has a slim body. | Kız kardeşim hiçbir şey yemiyor, o ince bir vücuda sahip. |
Fashionable | Modaya uygun | Wear fashioanable clothes. | Modaya uygun kıyafetler giy. |
Add | Eklemek | Add some salt on it. | Üzerine biraz tuz ekle. |
Unit 10 | |||
İngilizce | Türkçe | Örnek Cümle | Türkçesi |
Menu | Menü | Choose your meal from the menu. | Yemeğini menüden seç. |
Soup | Çorba | This soup is cold. | Bu çorba soğuk. |
Chicken | Tavuk | A chicken is my favorite supper. | Tavuk benim favori yemeğim. |
Fish | Balık | Don’t give me fish, teach me how to catch a fish. | Bana balık verme, nasıl balık tutulur öğret. |
Ice-cream | Dondurma | It is very hot today, I want to eat an ice-cream. | Bugün çok sıcak, dondurma yemek istiyorum. |
Breakfast | Kahvaltı | What do you have at breakfast? | Kahvaltıda ne yersin? |
Lunch | Öğle yemeği | For lunch, I will eat a tost. | Öğlen yemeğine tost yiyeceğim. |
Dinner | Akşam yemegi | We are going to dinner tonight. | Akşam yemeğine gideceğim. |
Fill | doldurmak | Fill the blanks with right answers. | Boşlukları doğru cevaplarla doldur. |
Picnic basket | Piknik sepeti | Don’t forget to get the picnic basket. | Piknik sepetini almayı unutma. |
Take note | not almak | Take not while listening. | Dinlerken not al. |
Main course | Ana yemek | What is the today’s main course? | Bugünün ana yemeği nedir? |
Drinks | İçecekler | Drinks are on me. | İçecekler benden. |
Desserts | tatlılar | Look at the desserts list. | Tatlı listesine bak. |
Lemonade | limonata | I can drink cold lemonade. | Soğuk bir limonata içebilirim. |
Coffee | Kahve | Coffee makes you awake. | Kahve seni uyanık tutar. |
Tea | Çay | Tea with bread ring is definitely delicious. | Çayla simit kesinlikle lezzetlidir. |
Orange juice | portakal suyu | Orange juice is good for your health. | Portakal suyu sağlığın için iyidir. |
Water | Su | Water is important for every living. | Su her bir canlı için önemlidir. |
Chips | cips | This chips are expensive. | Bu cipsler pahalıdır. |
Hot dog | Sosisli | For breakfast I eat a hot dog. | Kahvaltıda sosisli yerim. |
Cupcake | küçük kek, çörek | Girls want to open a cupcake shop. | Kızlar çörek dükkanı açmak istiyor. |
Hungry | Aç | There are many hungry people in the world. | Dünyada bir sürü aç insan var. |
Thirsty | susuz | Can you give me some water? I am really thirsty. | Biraz su verebilir misin? Çok susadım. |
Full | Tam, dolu | That’s enough, my glass is full. | Bu kadar yeter, bardağım dolu. |
Yummy | Nefis | These Turkish delights are yummy. | Bu lokumlar nefis. |
Turkish delight | Lokum | These Turkish delights are yummy. | Bu lokumlar nefis. |
Çocuklara ihtiyacı olan rekabet avantajını sağlamak ve İngilizce konuşma konusunda özgüven kazandırmak için geliştirdiğimiz Konuşarak Öğren Kids platformunu ücretsiz olarak deneyimleyebilirsiniz.
Çocuklar için özel olarak hazırlanan içerikler eşliğinde Amerikalı eğitmenlerle Ücretsiz 3 İngilizce Konuşma Dersi Programımıza buraya tıklayarak başvurabilirsiniz.
Linki sevdikleriyle paylaşan tüm ziyaretçilerimize paylaştığı kadar ücretsiz ders kazanma imkanı sunuyoruz!
Bir çok çocuğun bu ücretsiz hizmet sayesinde Amerikalı eğitmenlerle görüşme fırsatı yakalamasını sağlamak için hemen tıklayın.
Online İngilizce Konuşma Kursu: Konuşarak Öğren