Türkiye’nin en iyi online İngilizce eğitim sistemi olan Konuşarak Öğren’den ücretsiz konuşma dersi almak için tıklayın !
Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin
A ile başlayan İngilizce kelimeler ve anlamlarını aşağıda sıraladık. 1000 adet en çok kullanılan a harfi ile başlayan İngilizce kelime listesi;
- a:lâ, pek iyi
- a.b.c.:abc, alfabe, ilkeler, temel kurallar
- a.d.:anno domini, m.s., milâttan sonra
- a.m.:öğleden önce, sabah
- aback:geri, geriye, kıç tarafta, pupada
- abacus:abaküs, sayı boncuğu, sütun başlığı
- abaft:kıç tarafında, kıç tarafta
- abandon:bırakmak, coşku, kendinden geçme, kesmek, taşkınlık, terketmek, vazgeçmek, yüzüstü bırakmak
- abandoned:ahlaksız, haylaz, kullanılmayan, terkedilmiş, uçarı
- abandoning:bırakmak, kesmek, terketmek, vazgeçmek, yüzüstü bırakmak
- abandonment:bırakılma, bırakma, terk, terketme, vazgeçme
- abaout:aksi yöne, aşağı yukarı, dair, etrafına, etrafında, hakkında, hemen hemen, ilgili, konusunda, orada burada, takriben, üstünde, yaklaşık
- abase:aşağılamak, küçük düşürmek, küçültmek
- abasement:alçalma, aşağılama, küçük düşürme, küçülme
- abash:bozmak, gururunu kırmak, utandırmak
- abashed:bozulmuş, utanmış, yüzü kızarmış
- abashing:bozmak, gururunu kırmak, utandırmak
- abasing:aşağılamak, küçük düşürmek, küçültmek
- abate:azalmak, azaltmak, dindirmek, geçmek, hafiflemek, yatıştırmak, yürürlükten kaldırmak
- abatement:azalma, azaltılma, azaltma, indirim, iptal, yürürlükten kaldırma
- abating:azalmak, azaltmak, dindirmek, geçmek, hafiflemek, yatıştırmak, yürürlükten kaldırmak
- abatis:ağaç barikat, barikat
- abattoir:kesimevi, mezbaha
- abbacy:başkeşişlik, başrahiplik
- abbey:manastır, manastır kilisesi
- abc:abc, alfabe, ilkeler, temel kurallar
- abcs:abc, alfabe, ilkeler, temel kurallar
- abdicate:çekilmek, el çekmek, feragat etmek
- abdication:çekilme, el çekme
- abecedarian:alfabetik olarak düzenlenmiş, okumayı yeni öğrenen kimse, temel
- abecederian:alfabetik olarak düzenlenmiş, okumayı yeni öğrenen kimse, temel
- abed:yatağın üstünde, yatakta
- abele:akçakavak, akkavak
- aberrance:anormallik, sapıklık
- aberrancy:anormallik, sapıklık
- aberrant:anormal, sapık
- aberration:aberasyon, sapıklık, sapınç, sapıtma
- abet:özendirmek, suç ortaklığı yapmak, teşvik etmek, yoldan çıkarmak
- abetment:suç ortaklığı, suça teşvik, yardakçılık
- abetting:özendirmek, suç ortaklığı yapmak, teşvik etmek, yoldan çıkarmak
- abettor:suç ortağı, yardakçı
- abeyance:askıda olma, sürünceme
- abhor:iğrenmek, nefret etmek
- abhorence:iğrenme, nefret, nefret edilen şey
- abhorrence:iğrenme, nefret, nefret edilen şey
- abhorrent:iğrenç, nefret uyandıran
- abhorring:iğrenmek, nefret etmek
- abide:beklemek, çekmek, kalmak, katlanmak
- abiding:bitmez tükenmez, sonsuz, sürekli
- abigail:nedime, refakâtçi kadın
- ability:beceri, güç, iktidar, yetenek, yeterlik
- abject:adi, aşağılık, rezil, sefil
- abjection:bayağılık, sefillik
- abjectly:adice, alçakça
- abjectness:bayağılık, sefillik
- abjuration:tövbe etme, yeminle vazgeçme
- abjure:dönmek, tövbe etmek, yeminle vazgeçmek
- abjuring:dönmek, tövbe etmek, yeminle vazgeçmek
- ablactation:memeden kesme, sütten kesme
- ablation:ablasyon, ameliyatla çıkarma
- ablatival:ablatif, -den halindeki
- ablative:ablatif, -den hali, -den halindeki
- ablaze:alev alev, alevler içinde, ışıl ışıl, ışıltılı, pırıl pırıl, yanan
- able:beceri gerektiren, -ebilen, gücü yeten, yapabilen, yetenekli
- abler:beceri gerektiren, -ebilen, gücü yeten, yapabilen, yetenekli
- abloom:çiçeklerle dolu, çiçekli
- ablution:aptes, boy abdesti, yıkanma
- ablutions:aptes, boy abdesti, yıkanma
- ably:beceriyle, hünerle
- abnegate:inkâr etmek, reddetmek, tanımamak, yadsımak
- abnegating:inkâr etmek, reddetmek, tanımamak, yadsımak
- abnegation:fedakârlık, feragat, inkâr, vazgeçme, yadsıma
- abnormal:anormal, olağandışı
- abnormality:anormallik, olağandışılık
- aboard:atobüse, gemide, gemiye, trene, uçağa, uçakta
- abode:ikametgâh, konut, oturulan yer
- aboil:hararetli, kaynayan
- abolish:bozmak, feshetmek, iptal etmek, kaldırmak, ortadan kaldırmak
- abolition:feshetme, fesih, iptal, kaldırılma, kaldırma, yürürlükten kaldırılma, yürürlükten kaldırma
- abolitionism:kaldırma akımı, köleliğin kaldırılması akımı
- abominable:berbat, iğrenç, tiksindirici
- abominate:iğrenmek, nefret etmek, tiksinmek
- abomination:iğrenme, nefret, nefret edilen şey
- aboriginal:yerli, yerlisi olan
- abort:başarısızlıkla sonuçlanmak, çocuk düşürmek, durdurmak, düşük yapmak, gelişememek, iptal etmek
- aborted:başarısızlığa uğramış, boşa çıkmış
- abortion:başarısızlık, bebek aldırma, düşük, kürtaj
- abortionist:düşük yaptıran kimse, kürtaj yapan kimse
- abortive:başarısız, düşük yaptıran, erken doğmuş, kısır, prematüre, verimsiz
- abound:bol olmak, çok olmak, dolu olmak, kaynamak
- abounding:bol, çok, dolu
- about:aksi yöne, aşağı yukarı, dair, etrafına, etrafında, hakkında, hemen hemen, ilgili, konusunda, orada burada, takriben, üstünde, yaklaşık
- above:cennette, daha çok, önce, öte, sözü geçen, üstün, üstünde, üzerinde, üzerine, yukarıda, yukarıda olan şey, yukarıdaki, yüksek
- aboveboard:açıkça, doğru, dürüst, dürüst olarak, dürüstçe, hilesiz
- aboveground:açık, toprağın üzerinde olan, toprak üstündeki, yeryüzündeki
- abovementioned:yukarıda adı geçen, yukarıdaki
- abracadabra:abrakadabra, anlamsız söz
- abrade:aşındırmak, bilemek, sıyırmak
- abraded:aşındırmak, bilemek, sıyırmak
- abraham:dalavereci, sahte dilenci
- abrasion:aşındırma, aşınma, aşınma sonucu kopan parçalar, aşınmış kısım, sıyırma, sıyrık, yenme, yıpranma
- abrasive:aşındıran, aşındırıcı, aşındırıcı madde, sinirlendirici, taşlama malzemesi, törpüleyici, yıpratıcı
- abreaction:abreaksiyon, dışa vurup rahatlama
- abreast:aynı hizada, yan yana
- abridge:kısaltmak, kısmak, mahrum etmek, özetlemek
- abridgement:kısaltma, özet, özetleme
- abridgment:kısaltma, özet, özetleme
- abroad:dışarıda, etrafa, gurbette, her tarafa, yurt dışına, yurt dışında
- abrogate:feshetmek, iptal etmek, yürürlükten kaldırmak
- abrogation:iptal, yürürlükten kaldırma
- abrupt:ani, beklenmedik, dik, kaba, sarp, tutarsız
- abruptly:aniden, ansızın, beklenmedik bir şekilde, birdenbire
- abruptness:anilik, diklik, kabalık, tutarsızlık
- abscess:apse, çıban
- abscission:kesilme, kesme
- abscond:alacaklıdan kaçmak, kaçıp gizlenmek, kaçmak, kanundan kaçmak
- absconding:alacaklıdan kaçmak, kaçıp gizlenmek, kaçmak, kanundan kaçmak
- absence:bulunmama, dalgınlık, gıyap, yokluk
- absent:bulunmamak, bulunmayan, dalgın, devamsız, yok
- absentee:devamsız kimse, gelmeyen kimse, görevi başında bulunmayan kimse
- absenteeism:devamsızlık, işe gelmeme, malının olduğu ülkede bulunmama
- absently:dalgın dalgın, dalgınlıkla
- absinth:apsent, pelin
- absinthe:apsent, pelin
- absolute:katışıksız, kayıtsız şartsız, kesin, mutlâk, saf, salt, sınırsız, tam
- absolutely:elbette, kesinlikle, muhakkak, mutlâka, tamamen
- absolution:günahların bağışlanması, suçun bağışlanması
- absolutism:mutlâkiyet, saltçılık
- absolve:affetmek, aklamak, bağışlamak, kurtarmak, temize çıkarmak
- absolved:affetmek, aklamak, bağışlamak, kurtarmak, temize çıkarmak
- absolving:affetmek, aklamak, bağışlamak, kurtarmak, temize çıkarmak
- absorb:anlamak, çekmek, devralmak, emmek, kavramak, özümsemek, yutmak
- absorbed:dalmış, dikkatini vermiş
- absorbing:emici, ilgi çekici, ilginç, sürükleyici
- absorption:dalma, emilme, emme, içine çekme, kendini verme
- absorptive:emen, emici
- abstain:çekimser olmak, içkiden uzak durmak, kaçınmak, sakınmak
- abstaining:çekimser olmak, içkiden uzak durmak, kaçınmak, sakınmak
- abstemious:az ile yetinen, kanaatkâr
- abstention:çekimser kalma, kaçınma, uzak durma
- abstinence:içkiden uzak durma, kaçınma, uzak durma
- abstinent:az yiyip içen, kanaatkâr, perhizkâr
- abstract:abstre, aşırmak, ayırmak, çalmak, damıtmak, kuramsal, özet, özet çıkarmak, özetlemek, soyut, soyut düşünce, soyutlamak, teorik
- abstracted:dalgın, düşünceli, soyutlanmış
- abstraction:ayırma, çalma, dalgınlık, soyut terim, soyutlama
- abstruse:anlaşılması zor, derin
- absurd:abes, anlamsız, ipe sapa gelmez, mantıksız, olanaksız, saçma
- absurdity:anlamsızlık, mantıksızlık, saçmalık
- absurdness:akılsızlık, anlamsızlık
- abundance:bereket, bolluk, coşkunluk, servet, taşkınlık, zenginlik
- abundant:bereketli, bol, çok, dolu, verimli
- abundantly:bol bol, bol miktarda, bolca
- abuse:kötü davranmak, kötü emellerine alet etmek, kötüye kullanma, kötüye kullanmak, küfretmek, küfür, suistimal, suistimal etmek, taciz, taciz etmek, tecâvüz etmek
- abused:kötü davranmak, kötü emellerine alet etmek, kötüye kullanmak, küfretmek, suistimal etmek, taciz etmek, tecâvüz etmek
- abuses:kötü davranmak, kötü emellerine alet etmek, kötüye kullanma, kötüye kullanmak, küfretmek, küfür, suistimal, suistimal etmek, taciz, taciz etmek, tecâvüz etmek
- abusing:kötü davranmak, kötü emellerine alet etmek, kötüye kullanmak, küfretmek, suistimal etmek, taciz etmek, tecâvüz etmek
- abusive:ağzı bozuk, hor kullanan, kötü davranan, kötüye kullanan, küfürbaz, küfürlü, taciz eden
- abut:bitişik olmak, dayanmak
- abutment:dayanak, kemer ayağı, köprü ayağı
- abuttal:dayanak, kemer ayağı, köprü ayağı
- abutting:bitişik olmak, dayanmak
- abysm:boşluk, sonsuz derinlik, uçurum
- abysmal:berbat, çok derin, dipsiz, sonsuz
- abyss:boşluk, derinlik, uçurum
- abyssinia:etiyopya, habeşistan
- abyssinian:etiyopyalı, habeş
- acacia:akasya, akasya sakızı, arap zamkı
- academic:akademik, bilimsel, kuramsal, teorik
- academical:akademik, bilimsel, kuramsal, teorik
- academician:akademi üyesi, eğitimci
- academy:akademi, okul, yüksekokul
- acanthus:kengel, kenger, kenger yaprağı şekli, kenger, kengel
- acccurate:doğru, kesin, tam
- accede:iktidara gelmek, kabul etmek, razı olmak, tahta çıkmak, yönetime geçmek
- accelerando:accelerando, hızlanarak
- accelerant:artıran, hızlandıran, pozitif katalizör
- accelerate:çabuklaştırmak, canlandırmak, gaza basmak, hız kazanmak, hızlandırmak, hızlanmak, özendirmek
- accelerating:artan, hızlanan, hızlandırıcı
- acceleration:hızlandırma, hızlanma, ivme, süratlenme
- accelerator:gaz pedalı, hızlandırıcı, sempatik sinir
- accent:ağız, aksan, aksan işareti, ayırıcı özellik, önem, şive, üzerinde durmak, vurgu, vurgulamak, vurgulu okumak
- accented:üzerinde durmak, vurgulamak, vurgulu okumak
- accenting:üzerinde durmak, vurgulamak, vurgulu okumak
- accents:aksan, aksan işaretleri, şive
- accentuate:üzerinde durmak, vurgulamak, vurgulu okumak
- accentuation:vurgu işaretlerini koyma, vurgulama, vurgulu okuma
- accept:almak, anlamak, hazmetmek, kabul etmek, kabullenmek, katlanmak, onaylamak, üstlenmek
- acceptability:kabul edilebilirlik, uygunluk
- acceptable:elle tutulur, geçer, geçerli, kabul edilebilir, kabul edilir, makbul, makul, uygun
- acceptance:akseptans, alma, kabul, kabul etme, onama, onaylama, teslim alma, üstlenme
- acceptation:anlam, kabul
- accepted:kabul edilen, makbul, tanınan
- accepter:akseptör, alıcı, kabul eden
- acceptor:akseptör, alıcı, kabul eden
- accesion:artma, erişme, göreve gelme, katılım, tahta çıkma, ulaşma
- access:bağlamak, erişme, geçit, giriş, hastalık nöbeti, kullanım, ulaşma, yaklaşma
- accessary:aksesuar, suç ortağı, suç ortağı olan, yardakçı, yardımcı
- accessibility:giriş imkânı, kolay bulunabilme, ulaşabilme, yaklaşabilme
- accessible:bulunur, elde edilebilir, etkilenebilir, girilebilir, kandırılabilir, ulaşılabilir
- accessing:bağlamak
- accession:artma, erişme, göreve gelme, katılım, tahta çıkma, ulaşma
- accessory:aksesuar, eklenti, suç ortağı, suç ortaklığı eden, yardakçı, yardımcı
- accidence:morfoloji, yapıbilim
- accident:araz, beklenmedik olay, kaza, rastlantı, tesadüf
- accidental:kazara olan, rastlantı sonucu olan, tesadüfen gelen bemol ya da diyez, tesadüfi
- accidentally:kazara, rastlantı sonucu, tesadüfen
- accidentaly:kazara, rastlantı sonucu, tesadüfen
- acclaim:alkış, alkışlamak, alkışlarla karşılamak, beğeni, ilan etmek, övmek
- acclaimed:alkışlamak, alkışlarla karşılamak, ilan etmek, övmek
- acclaiming:alkışlamak, alkışlarla karşılamak, ilan etmek, övmek
- acclamation:alkış, alkışlama, kabul oyu
- acclimate:alışmak, havaya alıştırmak, iklime alışmak, ortama alıştırmak
- acclimation:iklime alıştırma, ortama alışma, ortama alıştırma
- acclimatisation:iklime alıştırma, ortama alışma, ortama alıştırma
- acclimatization:iklime alıştırma, ortama alışma, ortama alıştırma
- acclimatize:alışmak, havaya alışmak, iklime alıştırmak, ortama alıştırmak
- acclimatized:alışmak, havaya alışmak, iklime alıştırmak, ortama alıştırmak
- acclivity:bayır, yokuş
- accolade:onurlandırma, övgü, rabıta
- accolades:onurlandırma, övgü, rabıta
- accomadation:borç, bulma, kalacak yer, sağlama, uyma, uyum, uyuşma, uzlaşma, uzlaştırma, yatacak yer
- accommodate:alışmak, alıştırmak, bağdaştırmak, kalacak yer sağlamak, sağlamak, uydurmak, uyum sağlamak, uzlaştırmak, yerleştirmek
- accommodating:mezhebi geniş, uygun, uysal, uyumlu
- accommodation:borç, bulma, kalacak yer, sağlama, uyma, uyum, uyuşma, uzlaşma, uzlaştırma, yatacak yer
- accommodations:kalacak yer, yatacak yer
- accompaniment:akompaniman, eşlik, refakât
- accompaniments:akompaniman, eşlik, refakât
- accompanist:akompanist, eşlik eden kimse
- accompany:aynı anda yapmak, birlikte olmak, eşlik etmek, katılmak, refakât etmek, yanında olmak
- accompanying:beraberindeki, birlikte olan, eşlik eden
- accomplish:almak, başarmak, sonuçlandırmak, üstesinden gelmek, yapmak, yerine getirmek
- accomplished:başarılı, başarılmış, kusursuz, mükemmel, tam, yapılmış
- accomplishment:başarı, başarma, beceri, tamamlama, yapma, yetenek
- accomplishments:beceri, kabiliyet, yetenek
- accord:ahenk, anlaşma, bağdaşmak, birleşme, uymak, uyum, uyum sağlamak, uzlaşma, vermek
- accordance:uygun olma, uygunluk, uyum
- according:göre, uygun olarak
- accordıng:göre, uygun olarak
- accordingly:bu nedenle, bu yüzden, gereğince, göre
- accost:asılmak, sarkıntılık etmek, yaklaşıp konuşmak, yanaşmak
- accouchement:doğum, loğusalık
- accoucheur:doğum doktoru, ebe
- accoucheuse:doğum doktoru, ebe
- account:açıklama, açıklamak, açıklamasını yapmak, avlamak, banka hesabı, göz önünde tutma, gözüyle bakmak, hesaba katma, hesap, hesap verme, önem, saymak, sebep, söylenti, yakalamak, yarar
- accountability:mesuliyet, sorumluluk
- accountable:açıklanabilir, mesul, sorumlu
- accountancy:muhasebe, muhasebecilik, saymanlık
- accountant:muhasebeci, sayman
- accounted:açıklamak, açıklamasını yapmak, avlamak, gözüyle bakmak, saymak, yakalamak
- accounting:muhasebe, saymanlık
- accounts:açıklama, açıklamak, açıklamasını yapmak, avlamak, banka hesabı, göz önünde tutma, gözüyle bakmak, hesaba katma, hesap, hesap verme, önem, saymak, sebep, söylenti, yakalamak, yarar
- accoutred:donanımlı, teçhizatlı
- accoutrement:donanım, teçhizat
- accoutrements:donanım, teçhizat
- accredit:atamak, atfetmek, güvenmek, itibar etmek, yetki vermek
- accredited:itibarlı, resmen tanınmış
- accrete:artmak, katılımlarla büyümek
- accretion:arazinin genişlemesi, büyüme, ilave, katılım
- accrual:artış, artış miktarı, büyüme, çoğalma
- accrue:artmak, büyümek, çoğalmak, payına düşmek, tahakkuk etmek
- accrued:artmak, büyümek, çoğalmak, payına düşmek, tahakkuk etmek
- accruing:artmak, büyümek, çoğalmak, payına düşmek, tahakkuk etmek
- accumulate:birikmek, biriktirmek, toplamak, toplanmak, yığmak
- accumulates:birikmek, biriktirmek, toplamak, toplanmak, yığmak
- accumulating:birikmek, biriktirmek, toplamak, toplanmak, yığmak
- accumulation:birikim, toplanma, yığın
- accumulative:birikmiş, toplanmış, toplayan
- accumulator:akü, akümülatör
- accuracy:ayar, doğruluk, kesinlik, tamlık
- accurate:doğru, kesin, tam
- accurately:kesin olarak, tam olarak
- accursed:berbat, iğrenç, lanetli, melun, uğursuz
- accurst:berbat, iğrenç, lanetli, uğursuz
- accusation:itham, suçlama
- accusations:itham, suçlama
- accusative:akuzatif, ismin -i hali
- accusatory:suçlayan, suçlayıcı
- accuse:itham etmek, suçlamak
- accused:sanık
- accuser:suçlayan kimse
- accusing:itham, sitemli, suçlama, suçlayan, suçlayıcı
- accustom:alıştırmak
- accustomed:alışık, alışılmış, alışkın, alışmış
- ace:as, bey, birinci sınıf, birli, en iyi, karşılanamayan atış, yek
- acephalous:başsız
- acer:akçaağaç, akçaağaçgiller
- acerbate:acılaştırmak, huysuzlaştırmak, sabrını tüketmek
- acerbity:acılık, burukluk, ekşilik, huysuzluk, terslik
- acetabulum:çanakçık
- acetate:asetat, asetik asit tuzu
- acetic:asetik
- acetify:ekşimek, ekşitmek
- acetylene:asetilen
- ache:acı, acımak, ağrı, ağrımak, sancı, sancımak, sızı, sızlamak
- achene:aken, kapçık meyve
- achiee:başarmak, elde etmek, erişmek, gerçekleştirmek, kazanmak, meydana getirmek, ulaşmak
- achieve:başarmak, elde etmek, erişmek, gerçekleştirmek, kazanmak, meydana getirmek, ulaşmak
- achieved:başarmak, elde etmek, erişmek, gerçekleştirmek, kazanmak, meydana getirmek, ulaşmak
- achievement:başarı, başarma, eser, kazanma
- achievements:kahramanlık, yiğitlik
- achiever:başarılı kimse
- achieving:başarmak, elde etmek, erişmek, gerçekleştirmek, kazanmak, meydana getirmek, ulaşmak
- achilles:aşil
- aching:acıma, acıyan, ağrılı, ağrıyan
- achromatic:akromatik, perdesi değişmeyen, renksemez
- acid:acı, asit, dokunaklı, ekşi, lsd
- acidification:asitleştirme
- acidify:asitlemek, asitleştirmek, ekşitmek
- acidity:asidite, ekşilik, ekşime
- acidulated:ekşice, mayhoş
- acidulous:acı, dokunaklı, ekşice, mayhoş
- ackemma:uçak teknisyeni
- acknowledge:alındığını bildirmek, itiraf etmek, kabul etmek, onaylamak, tanımak, teşekkür etmek
- acknowledged:kabul edilen, tanınan
- acknowledgement:alındı, alındığını bildirme, borcun kabulü, kabul, onay, tanıma, teşekkür
- acknowledges:alındığını bildirmek, itiraf etmek, kabul etmek, onaylamak, tanımak, teşekkür etmek
- acknowledging:alındığını bildirmek, itiraf etmek, kabul etmek, onaylamak, tanımak, teşekkür etmek
- acknowledgment:alındı, alındığını bildirme, borcun kabulü, kabul, onay, tanıma, teşekkür
- aclinic:meyilsiz
- acme:buhran, doruk, kriz, zirve
- acne:akne, sivilce
- acolyte:rahip yardımcısı, yardımcı
- acorn:meşe palamudu, palamut
- acoustic:akustik, ses, sesle ilgili
- acoustics:akustik, ses dağılımı, sesbilim, yankılanım
- acquaint:bildirmek, bilgi vermek, haber vermek, tanıtmak
- acquaintance:bilgi, tanıdık, tanıma, tanışma
- acquaintances:eş dost
- acquaintanceship:tanıdıklar, tanışıklık
- acquainted:tanışık, tanışmış
- acquiesce:kabul etmek, karşı çıkmamak, razı olmak
- acquiescence:kabul etme, razı olma, rıza, uysallık
- acquiescent:kabul eden, uysal
- acquiescently:karşı çıkmadan, uysallıkla, yumuşak başlılıkla
- acquiescing:kabul etmek, karşı çıkmamak, razı olmak
- acquire:edinmek, elde etmek, kazanmak, sonradan kazanmak
- acquired:edinilen, sonradan kazanılan, zamanla kazanılan
- acquirement:edinilen şey, edinme, kazanç, kazanma, zamanla kazanılan nitelik
- acquiring:edinme
- acquisition:edinme, kazanç, kazanma, kütüphaneye yeni gelen kitap, müzeye yeni gelen eşya
- acquisitions:edinme, kazanç, kazanma, kütüphaneye yeni gelen kitap, müzeye yeni gelen eşya
- acquisitive:açgözlü, para delisi, paragöz
- acquisitiveness:para hırsı, paragöz olma
- acquit:aklamak, ayrıcalık tanımak, beraat ettirmek, muaf tutmak, ödemek, suçsuz çıkarmak, temize çıkarmak
- acquittal:beraat, temize çıkma, yapma, yerine getirme
- acquittance:borcunu ödeme, ibraname, ödeme belgesi
- acquitted:aklamak, ayrıcalık tanımak, beraat ettirmek, muaf tutmak, ödemek, suçsuz çıkarmak, temize çıkarmak
- acre:arazi ölçü birimi
- acreage:arazinin büyüklüğü, yüzölçümü
- acres:arazi ölçü birimi
- acrid:acı, buruk, keskin, sert
- acridity:burukluk, keskinlik
- acrimonious:hırçın, huysuz, ters
- acrimony:hırçınlık, huysuzluk, terslik
- acro:yüksek, yükseklik
- acrobat:akrobat, cambaz
- acrobatic:akrobatik
- acrobatics:akrobasi, cambazlık
- acronym:baş harflerden oluşan sözcük
- acrophobia:akrofobi, yükseklik korkusu
- acropolis:akropol, iç kale
- across:çapraz, genişliğinde, içinden, karşıdan karşıya, karşısında, karşıya, öbür tarafında, ortasından, üstünden
- acrostic:akrostiş
- acrylic:akrilik
- act:amel, cinsel ilişki, davranış, davranmak, etki etmek, eylem, fiil, görevini yapmak, hareket, hareket etmek, kanun, numara, numara yapmak, numarası yapmak, oynamak, oyun, perde, resmi yazı, rol, rol oynamak, rol yapmak, yasa
- acting:davranan, hareket eden, oynama, oyun, oyunculuk, sahnelenebilen, temsil, temsil eden, vekâlet eden, yapan
- actinic:aktinik
- action:amel, çalışma, çarpışma, dava, davranış, etki, etkileme, eylem, faaliyet, hareket, olayların gelişimi
- actionable:dava edilebilir, dava konusu olabilir
- actions:amel, çalışma, çarpışma, dava, davranış, etki, etkileme, eylem, faaliyet, hareket, olayların gelişimi
- activate:aktif hale getirmek, etkinleştirmek, harekete geçirmek, kurmak
- activated:aktif hale getirmek, etkinleştirmek, harekete geçirmek, kurmak
- activating:aktif hale getirmek, etkinleştirmek, harekete geçirmek, kurmak
- activation:aktifleştirme, etkinleştirme, harekete geçirme
- active:aktif, çalışan, çalışkan, canlı, enerjik, etken, etkin, faal, hareketli, işleyen, kıvrak, üretken
- activist:eylemci
- activities:etkinlikler, faaliyetler
- activity:etkinlik, eylem, faaliyet, hareket halinde olma, iş
- actor:aktör, erkek oyuncu, katılımcı, oyuncu
- actress:aktris, kadın oyuncu
- acts:havariler tarihi, yeni ahit
- actual:aktüel, asıl, fiili, gerçek, güncel, mevcut, şimdiki
- actualise:gerçekleşmek, gerçekleştirmek
- actuality:aktüalite, gerçeklik, güncellik
- actualize:gerçekleşmek, gerçekleştirmek
- actually:aslında, doğrusu, fiilen, gerçekte, gerçekten, sahi, sahiden
- actuary:aktüer, sigorta uzmanı
- actuate:çalıştırmak, harekete geçirmek, işletmek
- actuating:çalıştırmak, harekete geçirmek, işletmek
- actuation:çalıştırma, harekete geçirme
- actuator:çalıştırıcı, işletici
- actuators:çalıştırıcı, işletici
- acuity:keskinlik, sivrilik, zekâ
- acumen:çabuk kavrama, sezgi, zekâ
- acumulate:birikmek, biriktirmek, toplamak, toplanmak, yığmak
- acupuncture:akupunktur, akupunktur yapmak
- acuracy:ayar, doğruluk, kesinlik, tamlık
- acute:akut, aşırı, dar, ilerlemiş, keskin, şiddetli, sivri
- acuteness:çabuk kavrama, keskinlik, şiddet, zekâ
- ad:duyuru, ilan, reklâm
- adage:atasözü, özdeyiş
- adagio:adaciyo, ağır olarak
- adam:adem
- adamant:çok sert efsanevi bir taş, hoşgörüsüz, sert
- adamantine:çok sert, sarsılmaz
- adapt:adapte etmek, aktarmak, alıntı yapmak, uyarlamak, uydurmak, uymak
- adaptability:adapte olabilirlik, uyma yeteneği
- adaptable:uyabilen, uyarlanabilir, uydurulabilir, uygun
- adaptation:adaptasyon, aktarma, alıntı, intibak, uyarlama, uygunluk, uyma
- adapted:adapte edilmiş, uyarlanmış
- adapter:adaptör, ara parçası, uyarlayan, uyarlayıcı
- adapters:adaptör, ara parçası, uyarlayan, uyarlayıcı
- adapting:adapte etmek, aktarmak, alıntı yapmak, uyarlamak, uydurmak, uymak
- adaptive:uyabilen
- adaptor:adaptör, ara parçası, uyarlayan, uyarlayıcı
- add:artırmak, eklemek, ilave etmek, karıştırmak, katmak, toplamak
- added:ekli, katılmış, katma
- addenda:ek, ilave
- addendum:ek, ilave
- adder:engerek
- addict:alışmak, alıştırmak, bağımlı, bağımlısı olmak, düşkün, meraklı, tiryaki, tiryaki olmak
- addicted:bağımlı, düşkün, meraklı, tiryaki
- addicting:alışmak, alıştırmak, bağımlısı olmak, tiryaki olmak
- addiction:alışma, bağımlılık, düşkünlük, tiryakilik, tutku
- addictive:alışkanlık yapan, bağımlılık yapan
- adding:ekleme, katma
- addition:artış, ek, ekleme, eklenti, ilave, katılan şey, katılma, katkı, katma, toplama, zam
- additional:ek, ekstra, fazladan, ilave, ilave edilen, katma
- additionally:ayrıca, bundan başka, ilaveten
- additions:artış, ek, ekleme, eklenti, ilave, katılan şey, katılma, katkı, katma, toplama, zam
- additive:eklenecek, katılacak, katkı, katkı maddesi
- additives:katkı, katkı maddesi
- addle:bozuk, bozulmak, cılk, kafa karıştırmak, kafası karışmış, kokmak, kokmuş, şaşırtmak
- addlebrained:kafasız, şaşkın, sersem
- addled:cılk, kafası karışmış, şaşkın
- addlepated:kafasız, şaşkın, sersem
- address:adres, adres yazmak, beceri, dilekçe, göndermek, hitabe, hitap etmek, hüner, konuşma, konuşma tarzı, konuşma yapmak, nutuk çekmek, söylev, söylev vermek, tavır
- addressee:alıcı
- addresses:kur, kur yapma
- addressing:adres yazmak, göndermek, hitap etmek, konuşma yapmak, nutuk çekmek, söylev vermek
- addtion:artış, ek, ekleme, eklenti, ilave, katılan şey, katılma, katkı, katma, toplama, zam
- adduce:göstermek, ileri sürmek, vermek
- adduct:yaklaştırmak
- adduction:addüksiyon, yaklaştırma
- adenoid:bezelerle ilgili, lenf bezi, lenf bezleriyle ilgili
- adenoids:lenf bezi büyümesi, lenf bezleri
- adept:becerikli, ehil, mahir, usta, üstâd, uzman
- adequacy:uygunluk, yeterlik
- adequate:elverişli, uygun, yeterli
- adequately:lâyıkıyle, yeterli olarak
- adfiliation:bağlama, bağlanma, birleştirme, ekleme, evlat edinme, katma, üyeliğe kabul, üyelik, yakın ilişki
- adhere:bağlanmak, bağlı kalmak, bitiştirmek, katılmak, yapışmak
- adhered:bağlanmak, bağlı kalmak, bitiştirmek, katılmak, yapışmak
- adherence:bağlılık, uyma, vefa, yapışma
- adherent:bağlı, taraftar, yandaş, yapışık, yapışkan
- adherents:taraftar, yandaş
- adhesion:bağlı olma, bağlılık, yapışma
- adhesive:bağlı, sadık, tutkal, yapışkan, yapıştırıcı, zamk
- adieu:allahaısmarladık!, elveda!, hoşça kal!
- adieu!:allahaısmarladık!, elveda!, hoşça kal!
- adieux:veda
- adipose:etin yağlı tarafı, yağ, yağlı
- adiposity:şişmanlık, yağlılık
- adit:galeri, giriş, tünel
- adjacencies:çevre, civar, dolay, etraf
- adjacency:bitişik olma, civar, yakınlık
- adjacent:bitişik, komşu, yakın
- adjectival:sıfat, sıfat gibi kullanılan
- adjective:bağlı, biçimsel, önad, sabitleştiricili, sıfat, sıfat gibi kullanılan, tabi
- adjoin:bitişik olmak, bitiştirmek, eklemek, katmak, yan yana koymak, yan yana olmak
- adjoined:bitişik, ekli, katılmış
- adjoining:bitişik, yan yana
- adjourn:dağılmak, ertelemek, geciktirmek, geçmek, son vermek, sonraya bırakmak
- adjourned:dağılmak, ertelemek, geciktirmek, geçmek, son vermek, sonraya bırakmak
- adjourning:dağılmak, ertelemek, geciktirmek, geçmek, son vermek, sonraya bırakmak
- adjournment:erteleme, ertelenme, geciktirme, oturum arası
- adjt:emir subayı, yaver
- adjudge:hükmetmek, hükmüne varmak, hüküm giydirmek, hüküm vermek, kararına varmak, mahkum etmek, vermek
- adjudicate:hakemlik etmek, hükmüne varmak, hüküm vermek, ihale etmek, kararına varmak, yargıcılık yapmak
- adjudication:hüküm, hüküm verme, karar
- adjudicator:hakem, hakim, yargıç, yargıcı
- adjunct:ek, ikinci dereceden şey, ilave, niteleme sözcüğü, tamamlayan, tamamlayıcı, yardımcı
- adjunctive:birleşik
- adjuration:ant, dilek, istek, rica, yalvarma, yemin
- adjure:rica etmek, yalvara yakara istemek, yalvarmak, yeminle istemek
- adjust:alışmak, alıştırmak, ayarlamak, belirlemek, düzeltmek, halletmek, uydurmak
- adjustable:ayarlanabilir, ayarlı
- adjusted:alışmak, alıştırmak, ayarlamak, belirlemek, düzeltmek, halletmek, uydurmak
- adjuster:ayarlayan kimse, dispeççi, düzelten kimse, tasfiye memuru
- adjusting:ayar, ayarlayıcı
- adjustment:alışma, ayar, ayarlama, dispeç, düzeltme, halletme, uydurma
- adjustments:alışma, ayar, ayarlama, dispeç, düzeltme, halletme, uydurma
- adjutant:emir subayı, yaver
- adlib:doğaçlama, doğaçtan söylemek, hazırlıksız yapılan, o anda söylemek
- adman:reklâmcı
- admin:idare, yönetim
- administer:ettirmek, hizmet etmek, idare etmek, uygulamak, verdirmek, vermek, yönetmek
- administering:ettirmek, hizmet etmek, idare etmek, uygulamak, verdirmek, vermek, yönetmek
- administrate:idare etmek, yönetmek
- administration:bakanlar kurulu, ettirme, hükümet, idare, idarecilik, uygulama, yerine getirme, yönetim
- administrative:idari, yönetimle ilgili, yönetimsel
- administrator:idareci, müdür, vasi, vekil, yönetici
- administrators:idareci, müdür, vasi, vekil, yönetici
- admirable:beğenilen, hayran eden, hayranlık uyandıran, takdire değer
- admiral:amiral, bir kelebek türü, oramirâl
- admiral’s:amiral, bir kelebek türü, oramirâl
- admiralty:amiraller, amirallik
- admiration:beğeni, hayranlık, hayranlık uyandıran şey, takdir
- admire:çok beğenmek, hayran hayran bakmak, hayran kalmak, hayran olmak, takdir etmek
- admired:çok beğenmek, hayran hayran bakmak, hayran kalmak, hayran olmak, takdir etmek
- admirer:aşık, hayran
- admirers:aşık, hayran
- admiring:beğeni dolu, hayranlık ifade eden
- admiringly:beğeniyle, hayran olarak, hayranlıkla
- admissibility:kabul edilebilirlik, kabul olunabilme
- admissible:dinlenebilir, geçerli, kabul edilebilir, kabul edilir
- admission:emme, giriş, giriş izni, giriş ücreti, girme, itiraf, kabul, katılma
- admit:almak, içeri almak, itiraf etmek, kabul etmek, meydan vermek
- admittance:giriş, giriş ücreti, kabul
- admitted:herkesçe bilinen, kabul edilmiş
- admittedly:hiç kuşkusuz, kabul edilmelidir ki
- admitting:almak, içeri almak, itiraf etmek, kabul etmek, meydan vermek
- admix:karıştırmak
- admixed:karıştırmak
- admixture:karışım, karıştırma, katma
- admonish:azarlamak, ihtar etmek, tembih etmek, uyarmak
- admonishing:azarlamak, ihtar etmek, tembih etmek, uyarmak
- admonition:ihtar, öğüt, tembih, uyarı
- admonitory:uyarı, uyarıcı
- ado:gürültü, patırtı, telaş
- adobe:kerpiç, kerpiç ev
- adobt:benimsemek, çalmak, evlât edinmek, kabul etmek, nüfusuna geçirmek, sahip çıkmak, seçmek
- adolescence:büyüme çağı, delikanlılık, gençlik
- adolescent:delikanlı, genç, yeniyetme
- adolescents:delikanlı, genç, yeniyetme
- adonis:adonis, yakışıklı genç, züppe
- adopt:benimsemek, çalmak, evlât edinmek, kabul etmek, nüfusuna geçirmek, sahip çıkmak, seçmek
- adopted:benimsenen, evlat edinilmiş, kabul edilen
- adopting:benimsemek, çalmak, evlât edinmek, kabul etmek, nüfusuna geçirmek, sahip çıkmak, seçmek
- adoption:alma, benimseme, evlât edinme, kabul etme, nüfusuna geçirme
- adoptive:evlat edinen, evlat edinilmiş
- adorable:çok güzel, tapılacak, tapılası
- adoration:aşk, hayranlık, tapınma, tapma
- adore:bayılmak, bitmek, delicesine sevmek, tapınmak, tapmak
- adored:bayılmak, bitmek, delicesine sevmek, tapınmak, tapmak
- adorer:aşık, tapan kimse
- adoring:aşk dolu, sevgi dolu
- adorn:bezemek, güzelleştirmek, renk katmak, süslemek
- adorned:bezemek, güzelleştirmek, renk katmak, süslemek
- adornment:dekor, donatma, güzelleştirme, süs, süsleme
- adrenal:böbreküstü bezi ile ilgili
- adrenalin:adrenalin
- adriatic:adriyatik
- adrift:akıntıya kapılmış, başıboş, kendi haline bırakılmış, rüzgâra kapılmış, serseri
- adroit:becerikli, eli çabuk, usta
- adroitly:ustaca, ustalıkla
- adroitness:beceri, beceriklilik, el çabukluğu, hüner
- adsorb:adsorbe etmek, emmek
- adsorbent:emici, emici madde
- adsorbing:adsorbe etmek, emmek
- adsorption:emme
- adulate:dalkavukluk etmek, pohpohlamak, yaltaklanmak
- adulation:dalkavukluk, pohpohlama, yaltaklanma, yaranmaya çalışma
- adulator:dalkavuk, yalaka, yaranmaya çalışan kimse
- adulatory:dalkavuk, yalaka, yaltakçı, yaranmaya çalışan
- adult:büyümüş, ergin, ergin kimse, erişkin, reşit, yetişkin
- adulterate:bozmak, seyreltmek, yabancı madde karıştırarak
- adulterated:karışık
- adulteration:hile, karıştırma, seyreltme
- adulterer:aldatan erkek, zina yapan erkek
- adulteress:aldatan kadın, zina yapan kadın
- adulterous:eşini aldatan, zina yapan
- adultery:eşini aldatma, zina
- adulthood:erginlik, reşitlik, yetişkinlik
- adultry:eşini aldatma, zina
- adults:ergin kimse, yetişkin
- adumbrate:dokundurmak, hissettirmek, ima etmek, sezdirmek, taslağını çizmek
- adumbration:dokundurma, ima, sezdirme
- advance:artış, artmak, atamak, atılım, avans, avans vermek, avantaj, gelişme, gelişmek, geliştirmek, ileri almak, ileri sürmek, ilerleme, ilerlemek, ilerletmek, öncü, öne almak, öne sürmek, peşinat vermek, yükselme, yükseltmek
- advanced:gelişmiş, ileri, ilerlemiş, modern, öncü
- advancement:gelişme, ilerleme, terfi, yükselme
- advancements:gelişme, ilerleme, terfi, yükselme
- advances:asılma, sırnaşma
- advancing:ilerleyen
- advantage:avantaj, çıkar, fayda, menfaat, üstünlük
- advantageous:avantajlı, faydalı, kârlı, yararlı
- advent:gelip çatma, gelme, isa’nın görünmesi, noel öncesi dört hafta
- adventitious:beklenmedik, dıştan gelen, şans eseri olan, tesadüfi
- adventure:atılmak, macera, risk, riske atmak, serüven, spekülasyon, tehlikeli iş, tehlikeye atmak, vurgunculuk, yeltenmek
- adventurer:dolandırıcı, maceraperest, serüvenci, spekülatör, vurguncu
- adventures:atılmak, macera, risk, riske atmak, serüven, spekülasyon, tehlikeli iş, tehlikeye atmak, vurgunculuk, yeltenmek
- adventuresome:atılgan, cesur, gözüpek
- adventuress:dolandırıcı kadın, maceraperest kadın, serüvenci kadın, spekülatör kadın
- adventurous:cesaret isteyen, cesur, cüretli, gözüpek, maceraperest, riskli, tehlikeli
- adverb:belirteç, zarf
- adverbial:zarf, zarf niteliğinde
- adversaries:düşman, hasım, iblis, karşı kimse, muhalif, rakip
- adversary:düşman, hasım, iblis, karşı kimse, muhalif, rakip
- adversative:aksi düşünce bildiren, karşıt fikir belirten
- adverse:aksi, aleyhte, karşıt, ters, zıt
- adversities:güçlük, şanssızlık, sıkıntı, zorluk
- adversity:güçlük, şanssızlık, sıkıntı, zorluk
- advert:bahsetmek, değinmek, duyuru, ilan, reklâm
- advertise:duyurmak, ilan etmek, ilan vermek, reklâm yapmak, reklâmını yapmak, tanıtım yapmak
- advertisement:duyuru, ilan, reklâm
- advertisements:duyuru, ilan, reklâm
- advertiser:ilancı, reklâm yapımcısı, reklâmcı
- advertising:duyurma, ilan, reklâm, reklâmcılık, reklâmcılık ile ilgili
- advertize:duyurmak, ilan etmek, ilan vermek, reklâm yapmak, reklâmını yapmak, tanıtım yapmak
- advice:akıl, danışma, fikir, nasihat, öğüt, tavsiye, uyarı
- advisability:tavsiye edilebilirlik, uygunluk
- advisable:akla uygun, tavsiye edilebilir, uygun
- advise:akıl vermek, bildirmek, fikir vermek, haber vermek, nasihat etmek, öğüt vermek, öğütlemek, tavsiye etmek, uyarmak
- advised:düşünceli, iyice düşünülmüş, tedbirli
- advisedly:düşünüp taşınarak, iyice düşünüp
- adviser:akıl hocası, danışman, danışman öğretmen, müşavir
- advising:akıl vermek, bildirmek, fikir vermek, haber vermek, nasihat etmek, öğüt vermek, öğütlemek, tavsiye etmek, uyarmak
- advisor:danışman, danışman öğretmen, müşavir
- advisory:akıl veren, danışma, tavsiye niteliğinde
- advocacy:avukatlık, müdafaa, savunma, tarafını tutma
- advocate:avukat, desteklemek, müdafaa etmek, savunmak, savunucu, taraftar, yandaş
- advocates:avukat, desteklemek, müdafaa etmek, savunmak, savunucu, taraftar, yandaş
- advocating:desteklemek, müdafaa etmek, savunmak
- adze:keser, marangoz keseri
- aegean:ege, ege denizi
- aegis:kalkan, koruma, siper
- aeolian:rüzgârdan oluşan
- aeon:çok uzun zaman, ebediyet, evrenin yaşı, sonsuzluk
- aerate:gaz doldurmak, hava vermek, havalandırmak
- aerated:gaz doldurmak, hava vermek, havalandırmak
- aeration:havalandırma, havalanma
- aerial:anten, anten ile ilgili, hava, havai, hayali
- aerialist:akrobat, ip cambazı, trapezci
- aerie:kartal yuvası, tepedeki ev, yüksek kuş yuvası
- aero:havacılık, havacılıkla ilgili, uçak, uçakla ilgili
- aerobatic:hava akrobasisi ile ilgili, uçak cambazlığı ile ilgili
- aerobatics:hava akrobasisi, uçak cambazlığı
- aerodrome:havaalanı, havalimanı
- aerodynamic:aerodinamik
- aerodynamical:aerodinamik
- aerodynamics:aerodinamik
- aerofoil:kanat, kanatçık
- aerogram:telsiz telgraf
- aerolite:aerolit, göktaşı, meteorit
- aerology:aeroloji, hava bilimi, meteoroloji
- aeronaut:balon pilotu
- aeronautic:havacılık, havacılık ile ilgili
- aeronautical:havacılık, havacılık ile ilgili
- aeronautics:havacılık
- aeros:aşk tanrısı
- aerosol:aerosol
- aerosols:aerosol
- aerostat:aerostat, balon, zeplin
- aerostatics:aerostatik, hava kanunları bilimi
- aesculapian:tıbbi, tıp, tıp tanrısı ile ilgili
- aesthete:estet
- aesthetic:estetik
- aesthetical:estetik
- aesthetics:estetik, güzellik ilmi
- aestival:yaz, yaz ile ilgili
- aether:eter, lokmanruhu
- afar:uzak, uzakta, uzaktan
- affability:hoşluk, naziklik, nezaket, sokulganlık, tatlılık
- affable:hoş, nazik, sokulgan
- affair:gönül macerası, ilişki, iş, konu, mesele, olay, şey
- affaire:aşk ilişkisi, ilişki
- affairs:işler
- affect:arzu, bozmak, dokunmak, etki etmek, etkilemek, heyecan, hoşlanmak, numarası yapmak, sarsmak, sevmek, taslamak, tutmak, üzmek, yaşamak
- affectation:eda, gösteriş, naz, numara, taklit, yapmacık tavır
- affectations:eda, gösteriş, naz, numara, taklit, yapmacık tavır
- affected:düşkün, eğilimli, etki altında kalmış, etkilenmiş, numaracı, sarsılmış, taklitçi, üzülmüş, yakalanmış, yapmacık
- affecting:etkileyen, etkileyici, numaracı, yapmacıklı
- affectingly:etkileyici bir tarzda
- affection:düşkünlük, eğilim, etkileme, hastalık, meyil, şefkât, sevgi
- affectionate:müşfik, şefkâtli, sevecen, seven, sevgi gösteren
- affectionately:sevgilerle
- affective:dokunaklı, duygulandırıcı, duygusal, etkileyici
- affects:arzu, bozmak, dokunmak, etki etmek, etkilemek, heyecan, hoşlanmak, numarası yapmak, sarsmak, sevmek, taslamak, tutmak, üzmek, yaşamak
- afferent:getiren
- affiance:güven, inanç, nişan, nişanlanmak
- affianced:nişanlanmış, nişanlı
- affidavit:beyanname, taahhüt, yeminli belge
- affiliate:bağlamak, bağlı şirket, birleşmek, evlat edinmek, kabul etmek, katılmak, katmak, tanımak, üye olmak, üyeliğe kabul etmek, yakınlaşmak
- affiliated:bağlı
- affiliation:bağlama, bağlanma, birleştirme, ekleme, evlat edinme, katma, üyeliğe kabul, üyelik, yakın ilişki
- affinity:akrabalık, benzerlik, benzeşme, birleşme eğilimi, çekicilik, dünürlük, ilgi, ilişki, yakınlık
- affirm:beyan etmek, bildirmek, doğrulamak, iddia etmek, ileri sürmek, onaylamak, söylemek
- affirmation:doğrulama, onay, yemin yerine geçen söz
- affirmative:doğrulayan, doğrulayıcı, olumlu, olumlu cevap
- affirmatively:olumlu olarak, onaylayarak
- affirmed:beyan etmek, bildirmek, doğrulamak, iddia etmek, ileri sürmek, onaylamak, söylemek
- affix:atmak, basmak, eklemek, iliştirmek, önek, sonek, takı, takmak, yapıştırmak
- affixing:atmak, basmak, eklemek, iliştirmek, takmak, yapıştırmak
- afflatus:esin, ilham
- afflict:acı vermek, eziyet etmek, sarsmak, üzmek
- afflicted:dertli, sarsılmış, tutulmuş, uğramış, üzgün
- affliction:acı, ağrı, belâ, dert, felâket, ızdırap, üzüntü
- afflictions:acı, ağrı, belâ, dert, felâket, ızdırap, üzüntü
- afflictive:acı veren, üzücü
- affluence:bolluk, çokluk, servet, zenginlik
- affluent:bol, çok, gürül gürül akan, ırmağa dökülen akarsu, ırmak ayağı, varlıklı, zengin
- afflux:akın, akıntı, akış, kan hücumu, kan toplanması
- afford:bulabilmek, gücü yetmek, parası yetmek, zaman ayırabilmek
- affordable:para yetirilebilir, satın alınabilir
- afforded:bulabilmek, gücü yetmek, parası yetmek, zaman ayırabilmek
- afforest:ağaçlandırmak, ormanlaştırmak
- afforestation:ağaçlandırma, ormanlaştırma
- afforested:ağaçlandırmak, ormanlaştırmak
- affranchise:salıvermek, serbest bırakmak
- affray:dalaş, dövüş, kavga, kavga kıyamet
- affricate:yarı kapantılı ünsüz
- affright:korku, korkutmak
- affrighted:korkutmak
- affront:gücendirmek, hakaret, hakaret etmek, küçük düşürmek
- affronted:gücendirmek, hakaret etmek, küçük düşürmek
- afghan:afgan, afganca, afganistan ile ilgili, afganlı
- afghanistan:afganistan
- afghans:afgan, afganca, afganlı
- aficionado:boğa güreşi meraklısı, meraklı
- aficionados:boğa güreşi meraklısı, meraklı
- afield:evden uzak, kırda, kırlara, uzağa, yolunu şaşırmış
- afire:alev alev, alevler içindeki, tutuşmuş, yanan
- aflame:alev alev, alevler içinde, alevler içindeki, tutuşmuş, yanan
- aflight:havada, uçmakta
- afloat:denizde, dolaşmakta, havada, su basmış, su içinde, su üstünde, su üzerinde, suda, yüzmekte
- aflutter:çarpıntılı, titreme halindeki, titreyerek
- afoot:ayakta, hazırlanan, hazırlanmakta, oluşmakta, yaya, yayan, yürüyerek
- afore:-den önce, önce, önceden, yukarıda
- aforementioned:adı geçen, daha önce belirtilen, yukarıda geçen
- aforenamed:adı geçen, yukarıda geçen
- aforesaid:adı geçen, daha önce belirtilen, yukarıda geçen
- aforethought:düşünülmüş, kasıtlı, planlanmış
- aforetime:evvelden, önceden
- afoul:bir şeye takılmış
- afraid:korkan, korkmuş
- afreet:ifrit
- afresh:baştan, yeni baştan, yeniden
- africa:afrika
- african:afrika, afrika ile ilgili, afrikalı
- afrikander:güney afrika’da doğan avrupalı
- afrikaner:güney afrika’da doğan avrupalı
- aft:kıç tarafta, kıça doğru, kıçta
- after:ardından, arkasından, daha sonra, -den sonra, -dikten sonra, göre, izleyen, peşinden, sonra, sonra gelen, sonraki
- afterbirth:plasenta, son
- afterburner:art yakıcı
- aftercare:salıverilme sonrası yardım, sonraki bakım, tahliye sonrası yardım, tamamlayıcı tedavi
- afterdeath:ahiret, öbür dünya
- afterdeck:kıç güvertesi
- aftereffect:ikincil etki, sonraki etki
- afterglow:gün batımı sonrası kızıllık
- aftergrass:hasattan sonra büyüyen otlar
- aftergrowth:ikinci mahsul
- afterlife:ahiret, hayatın kalan kısmı, öbür dünya
- aftermath:akıbet, hasattan sonra çıkan otlar, sonuç
- aftermost:en son, en sondaki
- afternoon:öğleden sonra
- afterpains:doğum sonrası ağrılar
- afterpiece:ek oyun
- afters:tatlı, yemek sonrası yenilen şey
- aftershave:after shave, tıraş kremi
- aftertaste:ağızda kalan tat
- afterthought:sonradan akla gelen düşünce
- afterward:daha sonra, sonra, sonradan
- afterwards:daha sonra, ondan sonra, sonra, sonradan
- afteryears:sonraki dönem, sonraki yıllar
- again:ayrıca, bir daha, gene, tekrar, üstelik, yeniden, yine
- against:aleyhinde, aleyhte, aykırı, dayalı, karşı, karşısında, ters olarak
- agamic:cinsiyetsiz, eşeysiz
- aganist:aleyhinde, aleyhte, aykırı, dayalı, karşı, karşısında, ters olarak
- agape:ağzı açık kalmış, ağzı açık olarak, hayır, merhamet, şaşırıp kalarak, şaşırıp kalmış
- agaric:çayır mantarı, katran köpüğü
- agate:akik, bilye, kantaşı, misket
- agave:agav, sabır otu
- age:asır, çağ, devir, erginlik, ihtiyarlamak, kocamak, reşit olma, yaş, yaşlandırmak, yaşlanmak, yaşlılık, yıpratmak
- aged:ihtiyar, kocamış, yaşında, yaşlı, yıllanmış
- ageing:eskime, ihtiyarlama, ihtiyarlayan, kocayan, yaşlanan, yaşlanma
- ageless:eskimez, evlâdiyelik, yaşlanmaz, yıpranmaz
- agelong:asırlık, çağlar boyu süren, uzun süren, yüzyıllar süren
- agencies:acenta, ajans, aracılık, organ, vasıta
- agency:acenta, ajans, aracılık, organ, vasıta
- agenda:görüşülecek konular, gündem
- agent:acenta, ajan, distribütör, etken, etkili olan kimse, etmen, faktör, temsilci, yapan kimse
- agents:acenta, ajan, distribütör, etken, etkili olan kimse, etmen, faktör, temsilci, yapan kimse
- ages:asırlar, uzun süre, uzun zaman
- agglomerate:bir araya getirmek, toplama, toplamak, toplanmak, toplanmış, volkanik yığılma, yığılmak, yığılmış, yığın, yığma, yığmak
- agglomerated:bir araya getirmek, toplamak, toplanmak, yığılmak, yığmak
- agglomeration:toplama, toplanma, yığın, yığma
- agglutinate:bileştirmek, bitişimli, bitişken, bitiştirmek, tutkallamak, yapışan, yapışkan, yapıştırmak
- agglutinating:bileştirmek, bitiştirmek, tutkallamak, yapıştırmak
- agglutination:bitişkenlik, bitişme, tutkallama, yapıştırma
- agglutinative:bitişimli, bitişken
- aggrandisement:abartma, büyütme, çoğaltma, yükseltme
- aggrandize:abartmak, artırmak, büyütmek, çoğaltmak, yüceltmek
- aggrandized:abartmak, artırmak, büyütmek, çoğaltmak, yüceltmek
- aggrandizement:abartma, büyütme, çoğaltma, yükseltme
- aggravate:ağırlaştırmak, ciddileştirmek, çileden çıkarmak, kızdırmak, kötüleştirmek, şiddetlendirmek, sinirlendirmek
- aggravated:ağırlaştırmak, ciddileştirmek, çileden çıkarmak, kızdırmak, kötüleştirmek, şiddetlendirmek, sinirlendirmek
- aggravating:ağırlaştırıcı, can sıkıcı, cezayı arttırıcı, ciddileştirici, çileden çıkarıcı, kötüleştirici, sinirlendirici
- aggravation:ciddileştirme, çileden çıkarma, kızdırma, kötüleştirme, şiddetlendirme
- aggregate:biriktirilmiş, birleştirmek, bütün, etmek, küme, kütle, toplam, toplamak, toplanmış, tutar, ulaşmak
- aggregated:birleştirmek, etmek, toplamak, ulaşmak
- aggregating:birleştirmek, etmek, toplamak, ulaşmak
- aggregation:bir araya gelme, birleştirme, küme, toplama, toplanma, yığın, yığışım
- aggress:saldırmak, tecâvüz etmek
- aggression:hücum, saldırganlık, saldırı, tecâvüz
- aggressive:agresif, atılgan, girişken, kavgacı, saldırgan, saldırı ile ilgili
- aggressor:saldıran, saldırgan
- aggrieve:incitmek, kederlendirmek, mağdur etmek, rencide etmek, üzmek
- aggrieved:dertli, haksızlığa uğramış, incinmiş, mağdur, mazlum, üzgün
- aggro:ağırlaştırma, kızdırma, kötüleştirme
- aggrssion:hücum, saldırganlık, saldırı, tecâvüz
- agha:ağa
- aghast:çok korkmuş, donakalmış, ödü patlamış
- agile:atik, becerikli, çevik, kıvrak
- agility:atiklik, beceriklilik, çeviklik, kıvraklık
- aging:eskime, ihtiyarlama, ihtiyarlayan, kocayan, yaşlanan, yaşlanma
- agio:acyo, para farkı
- agiotage:acyotaj, borsa oyunu
- agitate:altüst etmek, çalkalamak, çalkalanmak, kışkırtmak, propaganda yapmak, sallamak, sarsmak, tahrik etmek, üzmek
- agitated:heyecanlı, tedirgin
- agitating:altüst etmek, çalkalamak, çalkalanmak, kışkırtmak, propaganda yapmak, sallamak, sarsmak, tahrik etmek, üzmek
- agitation:çalkalama, çalkalanma, endişe, galeyan, heyecan, kışkırtma, sallama, sıkıntı, tahrik
- agitator:fesat, karıştırıcı, kışkırtıcı, tahrikçi
- agitprop:kışkırtma, komünizm propagandası, propaganda
- agleam:ışıl ışıl, ışıltılı, parıltılı, pırıl pırıl
- aglet:bağcık ucu
- agley:çarpık, ters
- aglimmer:ışıldayan, ışıyan, parıldayan
- aglow:ateşli, hararetli, heyecanlı, kıpkırmızı, parlak, parlayan
- agnate:akraba, baba tarafından akraba olan, soydaş
- agnatic:akraba, soydaş
- agnatical:baba tarafından akraba, soydaş
- agnation:akrabalık, soydaşlık
- agnomen:lakap, takma ad
- agnostic:agnostik, agnostisizm ile ilgili, bilinemezci
- agnostical:agnostik, agnostisizm ile ilgili
- agnosticism:agnostisizm, bilinemezcilik
- ago:evvel, önce
- agog:arzulu, can atan, can atarak, heyecanla, heyecanlı, istekli, sabırsız, sabırsızlıkla
- agonise:acı çektirmek, can çekişmek, eziyet etmek, işkence etmek, işkence görmek, kıvrandırmak, kıvranmak, mücâdele etmek, uğraşmak
- agonised:acı çektirmek, can çekişmek, eziyet etmek, işkence etmek, işkence görmek, kıvrandırmak, kıvranmak, mücâdele etmek, uğraşmak
- agonising:acı veren, cefalı, işkenceli
- agonize:acı çektirmek, can çekişmek, eziyet etmek, işkence etmek, işkence görmek, kıvrandırmak, kıvranmak, mücâdele etmek, uğraşmak
- agonized:acı çektirmek, can çekişmek, eziyet etmek, işkence etmek, işkence görmek, kıvrandırmak, kıvranmak, mücâdele etmek, uğraşmak
- agonizing:acı veren, cefalı, işkenceli
- agony:acı çekme, agoni, can çekişme, isa’nın son ıstırapları, ızdırap, kıvranma
- agora:açık alan, meydan, pazar yeri
- agoraphobia:agorafobi, alan korkusu
- agrarian:çiftçilere yardım amaçlı, kırsal, tarım, tarımsal, tarımsal reform hareketi yanlısı, ziraat, zirai
- agree:anlaşmak, aynı fikirde olmak, bağdaşmak, birleşmek, hemfikir olmak, kabul etmek, kararlaştırmak, razı olmak, uymak, uyuşmak, yaramak
- agreeable:hazır, hoş, iyi, kabul edilir, makbul, münasip, razı, tatlı, uygun, uysal
- agreeableness:hoşluk, tatlılık
- agreeablness:hoşluk, tatlılık
- agreeably:hoş bir şekilde, kabul ederek, razı olarak, tatlılıkla, uygun bir şekilde, uygunca
- agreed:anlaşmaya varılmış, aynı fikirde olan, birlikte alınmış, hemfikir, kararlaştırılmış, ortak
- agreed!:anlaştık!, kabul!, oldu!, olur!, tamam!
- agreeing:anlaşmak, aynı fikirde olmak, bağdaşmak, birleşmek, hemfikir olmak, kabul etmek, kararlaştırmak, razı olmak, uymak, uyuşmak, yaramak
- agreement:anlaşma, antlaşma, aynı fikirde olma, ittifak, kabul etme, kontrat, mukavele, pakt, razı olma, sözleşme, uyma, uyuşma, uzlaşma
- agression:hücum, saldırganlık, saldırı, tecâvüz
- agribusiness:tarım ticareti
- agricultural:tarım, tarımsal, ziraat, zirai
- agriculturalist:çiftçi, tarımcı, ziraatçi
- agriculture:çiftçilik, tarım, ziraat
- agriculturist:çiftçi, tarımcı, ziraatçi
- agronomic:bilimsel tarımla ilgili, tarım bilimiyle ilgili
- agronomical:bilimsel tarımla ilgili, tarım bilimiyle ilgili
- agronomics:bilimsel tarım, tarım bilimi
- agronomist:bilimsel tarım uzmanı
- agronomy:bilimsel tarım, tarım bilimi
- aground:karaya oturmuş, karaya oturmuş şekilde
- ague:malarya, sıtma, sıtma nöbeti
- aguish:sıtma, sıtmalı
- ah:ah!, of!, öf!, ya!
- ah!:ah!, of!, öf!, ya!
- aha:aha!, işte!, şimdi tamam!
- aha!:aha!, işte!, şimdi tamam!
- ahead:başta, ilerde, ileri, önceden, önde
- ahem:hım!
- ahem!:hım!
- ahoy!:hey!, yahu!
- ai:her şey dahil
- aid:alet, aygıt, çare, destek, yardım, yardım etmek, yardımcı, yardımcı olmak
- aide:emir subayı, yardımcı, yaver
- aided:yardım etmek, yardımcı olmak
- aides:emir subayı, yardımcı, yaver
- aiding:yardım etmek, yardımcı olmak
- aids:aids
- aigrette:akbalıkçıl, sorguç
- aikido:japon güreşi
- ail:hasta olmak, hastalanmak, rahatsız etmek, rahatsız olmak, sıkmak
- aileron:eleron, kanatçık
- ailing:hasta, keyifsiz, rahatsız
- ailment:hastalık, keyifsizlik, rahatsızlık
- ailments:hastalık, keyifsizlik, rahatsızlık
- aim:amaç, çalışmak, doğrultmak, erek, fırlatmak, gaye, hedef, hedefleme, hedeflemek, ideal, kastetmek, maksat, nişan alma, nişan almak, niyet, niyet etmek, yöneltmek
- aimed:çalışmak, doğrultmak, fırlatmak, hedeflemek, kastetmek, nişan almak, niyet etmek, yöneltmek
- aiming:çalışmak, doğrultmak, fırlatmak, hedeflemek, kastetmek, nişan almak, niyet etmek, yöneltmek
- aimless:amaçsız, gayesiz, hedefsiz, maksatsız
- aimlessly:amaçsızca, gayesizce, hedefi olmadan, rasgele
- aimlessness:amaçsızlık, gayesizlik, hedefsizlik
- aims:amaç, çalışmak, doğrultmak, erek, fırlatmak, gaye, hedef, hedefleme, hedeflemek, ideal, kastetmek, maksat, nişan alma, nişan almak, niyet, niyet etmek, yöneltmek
- ain’t:değil, yok
- air:açılmak, caka, çalım, eda, esinti, fiyaka, gökyüzü, güneşe sermek, hafif rüzgâr, hava, havalandırmak, kurutmak, melodi, nağme, ortaya dökmek, söylemek, tavır, yayın
- airbag:hava yastığı
- airbed:deniz yatağı, hava yastığı
- airbladder:hava kesesi, yüzme kesesi
- airborne:hava indirme, havadan nakledilen, havalanmış, havayla gelen, uçakla taşınan, uçuşan
- airbrake:havalı fren
- airbreak:havalı fren
- airbus:hava otobüsü
- aircraft:uçak, uçaklar
- aircraftman:havacı, pilot
- airdrome:havaalanı, havalimanı
- airdrop:havadan atmak, havadan yardım, uçaktan atmak
- airfield:havaalanı, pist, uçak pisti
- airfoil:kanat ucu, uçak kanadı
- airforce:hava kuvvetleri
- airframe:uçak gövdesi, uçak iskeleti
- airfreight:uçak yükü
- airgun:hava tabancası, hava tüfeği
- airily:hafife alarak, hoppaca, uçarıca
- airiness:hafiflik, havadarlık, havailik, hoppalık, kolaylık, uçarılık
- airing:açığa vurma, açık etme, gezinti, hava alma, havalandırma, ortaya dökme
- airlane:hava geçidi, uçuş rotası
- airless:durgun, havasız, sakin
- airlift:hava köprüsü, uçakla taşıma, uçakla taşımak
- airline:havayolu
- airliner:büyük yolcu uçağı, dev uçak
- airlock:hava kilidi
- airmail:havayolu, uçak postası, uçak postasıyla göndermek
- airman:havacı
- airmanship:havacılık
- airplane:uçak
- airplanes:uçak
- airport:havaalanı, havalimanı
- airproof:hava geçirmez, hava sızdırmaz
- airs:caka, çalım, fiyaka, hava, kurum
- airscrew:uçak pervanesi
- airshaft:aydınlık, hava bacası
- airship:uçak, zeplin
- airsick:uçak tutmuş
- airsickness:uçak tutması
- airspace:hava sahası
- airspeed:hava hızı
- airstrip:iniş pisti, küçük havaalanı, uçak pisti
- airtight:hava geçirmez, hava sızdırmaz, kaçar yolu olmayan
- airway:aydınlık, hava bacası, havayolu
- airwoman:havacı kadın, kadın havacı
- airworthiness:uçabilirlik, uçuş güvenliği, uçuşa elverişlilik
- airy:boş, gevşek, hafif, havadar, havalı, hayali, neşeli
- aisle:ara yol, bina kolu, geçit, koridor, yapı uzantısı
- ajar:ahenksiz olarak, aralık, sarsıntılı olarak, yarı açık
- akimbo:eller belde, elleri belinde
- akin:akraba, benzeyen, yakın
- alabaster:albatr, kaymaktaşı, kaymaktaşından yapılan, su mermeri, su mermerinden yapılan
- alack:eyvah!, vah!, yazık!
- alack!:eyvah!, vah!, yazık!
- alacrity:can atma, canlılık, heves, istek
- alarm:alârm, alârm vermek, alârma geçirmek, ayağa kaldırmak, dehşet, korku, korkutmak, panik yapmak, tehlike işareti, telaş, telaşlandırmak
- alarmed:paniğe kapılmış, panik
- alarming:korkutucu, panik yaratan, telaşlandıran
- alarmist:panik yaratan, panik yaratan kimse, telaşlandıran, telâşlandıran kimse
- alarms:alârm, alârm vermek, alârma geçirmek, ayağa kaldırmak, dehşet, korku, korkutmak, panik yapmak, tehlike işareti, telaş, telaşlandırmak
- alarum:alârm
- alas:eyvah!, tüh!, yazık!
- alas!:eyvah!, tüh!, yazık!
- alaska:alaska
- alaskan:alaska, alaskalı
- alated:kanatlı
- alb:papaz cüppesi
- albania:arnavutluk
- albanian:arnavut, arnavutça
- albatross:albatros
- albedo:aklık, aklık derecesi
- albeit:gerçi, her ne kadar, ise de, karşın
- albert:köstek, saat zinciri
- albescent:akçıl, beyazımsı, beyazlaşan
- albinism:akşınlık, albinizm
- albino:akşın, albino, çapar
- albion:ingiltere
- album:albüm, plak
- albumen:albümin, yumurta akı
- albumin:albümin, yumurta akı
- albumins:albümin, yumurta akı
- alburnum:ağaç özü
- alcali:alkali, alkalik, baz
- alchemic:alşimi ile ilgili, simya ile ilgili
- alchemist:alşimist, simyager
- alchemy:alşimi, simya
- alcholic:alkol, alkolik, alkollü, ayyaş
- alcohol:alkol, içki, ispirto
- alcoholic:alkol, alkolik, alkollü, ayyaş
- alcoholics:alkolikler, alkollü içkiler
- alcoholism:alkoliklik, alkolizm, ayyaşlık, içki alışkanlığı
- alcove:çardak, cumba, girinti, kameriye, oyuk
- aldehyde:aldehit
- alder:akçaağaç, kızılağaç
- alderman:belediye meclisi üyesi
- aldermanry:belediye meclisi üyeliği
- alderney:alderney adası, alderney ineği
- alderwoman:belediye meclisi üyesi kadın
- ale:bira, birinci kalite bira
- aleatoric:şansa bağlı
- aleatory:şansa bağlı
- alee:bocada, rüzgâraltına, rüzgâraltında
- alehouse:bar, birahane, meyhane
- alembic:imbik, süzgeç
- alert:açıkgöz, alârm, alârma geçirmek, atik, gözünü açmak, tehlike işareti, tetik, tetikte olma, uyanık, uyarmak
- alerter:açıkgöz, atik, tetik, uyanık
- alerting:alârma geçirmek, gözünü açmak, uyarmak
- alertness:açıkgözlük, atiklik, tetiklik, uyanıklık
- alewife:birahaneci kadın, meyhaneci kadın, ringa cinsinden iri balık
- alexia:aleksi, okuma yitimi
- alfalfa:alfalfa, kabayonca
- alfresco:açık hava, açık havada
- alga:alg, suyosunu, yosun
- algae:alg, suyosunu, yosun
- algebra:cebir
- algebraic:cebir, cebirsel
- algebraical:cebir, cebirsel
- algerian:cezayir, cezayirli
- algerine:cezayirli
- algesia:ağrıya aşırı duyarlılık, aljezi
- algology:suyosunları bilimi
- algorism:arap rakamları sistemi
- algorithm:arap rakamları sistemi
- algorithms:arap rakamları sistemi
- alias:başka ad, başka bir deyişle, diğer adıyle, takma ad
- alibi:gerekçe, mazeret, suç mahallinden başka yerde
- alien:aktarma, ecnebi, farklı, uymayan, uzaylı, yabancı, yabancı kelime, yabancı uyruklu, yabancı uyruklu kimse, yaratık
- alienable:başkasına devredilebilir, devredilebilir
- alienage:yabancı uyruklu olma, yabancılık
- alienate:aralarını açmak, devretmek, soğutmak, yabancılaştırmak
- alienated:aralarını açmak, devretmek, soğutmak, yabancılaştırmak
- alienating:aralarını açmak, devretmek, soğutmak, yabancılaştırmak
- alienation:aralarını açma, dengesizlik, devir, devretme, soğutma, yabancılaştırma
- alienator:ara bozucu kimse, devreden kimse
- alienism:akıl hastalıkları
- alienist:akıl hastalıkları uzmanı, psikiyatrist, ruhbilimci
- aliform:kanat şeklinde
- alight:aydınlanmış, inmek, ışıkları yanmış, ışıl ışıl, konmak, rastlamak, tesadüfen bulmak, tutuşmuş, yanan, yere inmek
- align:dizilmek, dizmek, hizaya sokmak, sıralamak, sıralanmak, sıraya koymak
- aligned:dizilmek, dizmek, hizaya sokmak, sıralamak, sıralanmak, sıraya koymak
- alignment:gruplaşma, hiza, hizalanma, işbirliği yapma, sıra, sıralama, uyuşma
- alike:aynı, benzer, benzer şekilde, benzeyen, fark gözetmeden, farksız
- aliment:besin, gıda, yiyecek
- alimentary:beslenme, besleyici
- alimentation:besleme, beslenme
- alimony:nafaka
- aline:dizilmek, dizmek, hizalamak, sıralamak, sıralanmak
- aliquot:kalansız bölen, tümbölen
- alive:canlı, diri, elektrik yüklü, farkında, hayat dolu, hayatta, sağ, yaşayan
- alizarin:alizarin, kök kırmızısı
- alkali:alkali, alkali metal, baz
- alkaline:alkalik, bazik
- alkalinity:alkaliklik, baziklik
- alkaloid:alkaloid ile ilgili, alkaloit
- all:alayı, büsbütün, bütün, bütünüyle, hep, hepsi, her, her şey, herkes, katışıksız, özbeöz, saf, tamamen, tüm
- allah:allah
- allay:bastırmak, gidermek, hafifletmek, sakinleştirmek, yatıştırmak
- allaying:bastırmak, gidermek, hafifletmek, sakinleştirmek, yatıştırmak
- allegation:bahane, iddia, ileri sürme, mazeret, özür, sav
- allegations:bahane, iddia, ileri sürme, mazeret, özür, sav
- allege:iddia etmek, ileri sürmek, kanıt olarak göstermek, mazeret olarak göstermek
- alleged:iddia edilen, sözde, sözümona
- allegedly:iddiaya göre, sözde
- allegiance:bağlılık, sadakât
- alleging:iddia etmek, ileri sürmek, kanıt olarak göstermek, mazeret olarak göstermek
- allegoric:alegorik, kinayeli
- allegorical:alegorik, kinayeli
- allegorize:alegori biçiminde yorumlamak, kinaye yazmak
- allegory:alegori, kinaye
- allegretto:allegretto
- allegro:allegro
- alleluia:tanrıya şükretme
- allergic:alerjik
- allergy:alerji, antipati, aşırı duyarlılık
- alleviate:azaltmak, bastırmak, dindirmek, hafifletmek, teskin etmek, yatıştırmak
- alleviated:azaltmak, bastırmak, dindirmek, hafifletmek, teskin etmek, yatıştırmak
- alleviates:azaltmak, bastırmak, dindirmek, hafifletmek, teskin etmek, yatıştırmak
- alleviating:azaltmak, bastırmak, dindirmek, hafifletmek, teskin etmek, yatıştırmak
- alleviation:azalma, dinme, hafifleme, yatışma
- alley:dar yol, geçit, pasaj, patika
- alleyway:dar yol, geçit
- alliance:akrabalık, anlaşma, antlaşma, bağ, birleşme, birlik, dünürlük, ittifak, pakt
- allied:akraba, bağlaşık, birlik olan, müttefik
- alligator:timsah
- alliterate:aliterasyon yapmak, aynı sesi tekrarlamak
- alliteration:aliterasyon, aynı sesin tekrarı, ses yinelemesi
- allocate:ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak
- allocated:ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak
- allocating:ayırmak, bölüştürmek, paylaştırmak
- allocation:bölüştürme, dağıtma, ödenek, pay, pay ayırma, paylaştırma, tahsis
- allocution:hitabe, konuşma, nutuk, söylev
- allomorph:alomorf, biçimbirimsel değişke
- allot:ayırmak, bölüştürmek, hisselere ayırmak, kura ile belirlemek, paylaştırmak, tahsis etmek
- allotment:bölüştürme, hisse, kiraya verilen küçük arazi, pay, pay etme, paylaştırma, tahsis
- allotted:ayırmak, bölüştürmek, hisselere ayırmak, kura ile belirlemek, paylaştırmak, tahsis etmek
- allow:ayırmak, bırakmak, düşünmek, fikrinde olmak, göz önüne almak, hesaba katmak, imkân vermek, indirim yapmak, itiraf etmek, izin vermek, kabul etmek, koyvermek, vermek
- allowable:hoşgörülebilir, indirim yapılabilir, izin verilebilir, mübâh, uygun
- allowance:avans, göz önünde tutma, handikap, harçlık, hesaba katma, hoşgörü, indirim, iskonto, izin, müsaade, ödenek, tolerans
- allowances:avans, göz önünde tutma, handikap, harçlık, hesaba katma, hoşgörü, indirim, iskonto, izin, müsaade, ödenek, tolerans
- allowed:ayırmak, bırakmak, düşünmek, fikrinde olmak, göz önüne almak, hesaba katmak, imkân vermek, indirim yapmak, itiraf etmek, izin vermek, kabul etmek, koyvermek, vermek
- allowing:ayırmak, bırakmak, düşünmek, fikrinde olmak, göz önüne almak, hesaba katmak, imkân vermek, indirim yapmak, itiraf etmek, izin vermek, kabul etmek, koyvermek, vermek
- alloy:alaşım, alaşım hazırlamak, bozmak, değeri azaltan şey, değerini düşürmek, kaliteyi düşüren şey, karışım, karışım yapmak
- alloyed:alaşım hazırlamak, bozmak, değerini düşürmek, karışım yapmak
- allround:çok yetenekli, çok yönlü
- allspice:yenibahar
- alltime:diğerlerinden üstün, en, tam günlük
- allude:kastetmek, taş atmak, üstü kapalı söylemek
- alluding:kastetmek, taş atmak, üstü kapalı söylemek
- allure:aklını başından almak, aklını çelmek, albeni, ayartmak, baştan çıkarmak, büyüleme, büyülemek, cazibe, cazip şey, çekme
- allured:aklını başından almak, aklını çelmek, ayartmak, baştan çıkarmak, büyülemek
- allurement:albeni, büyüleme, cazibe, cazip şey, çekici taraf, çekicilik, çekme
- alluring:albenili, cazip, çekici
- allusion:dokundurma, ima, kinaye, laf çaktırma, taş
- allusive:imalı, kinayeli, üstü kapalı
- alluvial:alüvyonlu, lığlı
- alluvion:alüvyon, alüvyondan oluşan arazi, lığ
- alluvium:alüvyon, alüvyonlu arazi
- ally:birleşmek, birleştirmek, dost, katılmak, katmak, müttefik
- allying:birleşmek, birleştirmek, katılmak, katmak
- almanac:almanak, takvim, yıllık
- almighty:büyük, her şeye gücü yeten, müthiş, müthiş biçimde, sınırsız gücü olan, son derece, ulu, yüce
- almond:badem
- almoner:sosyal görevli, yardım dağıtan görevli
- almost:adeta, az daha, az kalsın, hemen hemen, neredeyse, yaklaşık olarak
- alms:sadaka, yardım, zekât
- almsgiving:sadaka verme
- almshouse:darülaceze, düşkünler evi, imarethane, yaşlılar evi
- almsman:düşkün, sadaka alan kimse
- aloe:aloe, ödağacı, sarısabır
- aloft:gemi direğinde, havada, havaya, yukarıda, yukarıya, yükseklerde
- alone:bir başına, kimsesiz, tek başına, yalnız, yalnız başına
- along:beraberine, boyunca, ileri, ileriye, süresince, yanına, yanısıra
- alongshore:kıyı boyunca, sahil boyunca
- alongside:borda bordaya, yan yana, yanında, yanısıra
- aloof:ayrı, ilgisiz, soğuk, uzak, uzakta
- aloofness:mesafe koyma, sokulmama, uzak durma
- alopecia:kellik
- aloud:bağırarak, yüksek sesle
- alp:alp, yüksek dağ
- alpaca:alpaka, alpaka yünü, alpaka yününden kumaş
- alpenhorn:çoban borusu
- alpenstock:demir uçlu dağcı sopası
- alpha:alfa, pek iyi
- alphabet:alfabe, esaslar, ilkeler
- alphabetic:alfabetik
- alphabetical:alfabetik
- alphabetize:alfabetik olarak sıralamak
- alphorn:çoban borusu
- alpine:yüksek dağlar ile ilgii
- alpinist:alpinist, dağcı
- alps:alp dağları, alpler
- already:bile, çoktan, önceden, şimdiden, zaten
- alright:iyi
- alright!:olur!, peki!, tamam!
- alsatian:alsas, alsas çoban köpeği, alsaslı
- also:ayrıca, da, dahi, de, hem, hem de, keza, üstelik
- altar:altar, kurban kesilen taş, mihrap, sunak
- altarpiece:mihrabın arkasındaki heykel
- alter:başkalaşmak, başkalaştırmak, değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hadım etmek, kısırlaştırmak
- alterable:değişebilir, değişir, değiştirilebilir
- alteration:başkalaşma, değişiklik, değişim, değişme, değiştirme, tadilat
- alterations:başkalaşma, değişiklik, değişim, değişme, değiştirme, tadilat
- alterative:değiştiren ilaç, değiştirici
- altercate:atışmak, kavga etmek, tartışmak
- altercation:ağız kavgası, atışma, münakaşa, tartışma
- altered:değişmiş, değiştirilmiş, diğer
- altering:başkalaşmak, başkalaştırmak, değişiklik yapmak, değişmek, değiştirmek, hadım etmek, kısırlaştırmak
- alternate:alternatif, birbiri ardından gelen, birbirini izlemek, birbirini izleyen, birbirini takip etmek, değişimli, değişimli olarak yapmak, değişmek, değiştirmek, muavin, sıra ile yapmak, vekil
- alternately:değişimli olarak, nöbetleşe, sıra ile
- alternating:alternatif, dalgalı
- alternation:birbirini izleme, değişimli olma, nöbetleşme
- alternative:alternatif, başka, değişik, öbür, seçenek, şık
- alternatively:alternatif olarak
- alternatives:alternatif, seçenek, şık
- alternator:alternatör
- altho:gerçi, karşın, rağmen
- although:gerçi, ise de, karşın, olduğu halde, rağmen
- altimeter:altimetre, yükseklik ölçer
- altitude:irtifa, itibar, rakım, üstünlük, yükseklik, yükselti
- altitudes:doruklar, yüksek yer
- alto:alto, alto sesli sanatçı, en kalın kadın sesi
- altogether:baştan sona, büsbütün, bütün bütün, genelde, hepten, tamamen
- altruism:başkalarını düşünme, özgecilik
- altruist:başkalarını düşünen, özgeci
- altruistic:başkalarını düşünen, özgecil
- alturism:başkalarını düşünme, özgecilik
- alum:şap
- alumina:alümin, alüminyum oksit
- aluminium:alüminyum
- aluminum:alüminyum
- alumna:eski kız öğrenci, mezun kız
- alumnus:eski erkek öğrenci, mezun erkek
- alveolar:diş yuvası, diş yuvası ile ilgili
- alveoli:alveol, diş yuvası
- alveolus:alveol, diş yuvası
- always:boyuna, daima, defalarca, hep, her zaman, tekrar tekrar
- alyssum:deliotu
- amain:şiddetle, tüm gücüyle, var gücüyle
- amalgam:birbirine karışma, cıvalı alaşım, karışım, malgama
- amalgamate:birleşmek, birleştirmek, cıva ile karıştırmak, karışmak, karıştırmak
- amalgamated:birleşmek, birleştirmek, cıva ile karıştırmak, karışmak, karıştırmak
- amalgamation:alaşım, cıva ile bir başka madeni karıştırma, karışım, şirketlerin birleşmesi
- amanuensis:kâtip, sekreter, yazman
- amaranth:eflâtun, horozibiği çiçeği, mor, solmayan çiçek
- amaranthine:ebedi, mor, solmaz
- amaryllis:güzelhatun çiçeği, köylü güzeli, nergis zambağı
- amass:biriktirmek, toplamak, yığmak
- amassed:biriktirmek, toplamak, yığmak
- amassing:biriktirmek, toplamak, yığmak
- amateur:amatör, meraklı
- amateurish:acemice yapılan, amatörce
- amateurs:amatör, meraklı
- amative:aşk dolu, aşkıkâne, aşkın belirtisi olan
- amatol:amatol
- amatory:aşıkâne, aşk dolu, aşkın belirtisi olan
- amaze:afallatmak, hayran bırakmak, hayret ettirmek, hayrete düşürmek, şaşırtmak
- amazed:hayret etmiş, şaşırmış
- amazedly:şaşılacak biçimde
- amazement:hayret, şaşkınlık
- amazing:hayran eden, hayret verici, ilginç, şaşılacak, şaşırtıcı
- amazon:kadın savaşçı
- amazonian:amazon, amazon nehri ile ilgili, amazonlar ile ilgili
- ambages:dolambaçlı yol, dolaylı davranış
- ambassador:büyükelçi, elçi, temsilci
- ambassadorial:büyükelçi ile ilgili, büyükelçilik ile ilgili
- ambassadress:büyükelçi kadın, büyükelçi karısı
- amber:kehribar, kehribar rengi, koyu sarı
- ambergris:amber, esmeramber
- ambi:çift, iki, ikisi de
- ambiance:ambians, çevre, hava, ortam
- ambidexter:iki elini de kullanabilen kimse, iki yüzlü
- ambidexterity:iki elini de kullanabilme, iki yüzlülük
- ambidextrous:çok yönlü, elinden her iş gelen, iki elini de kullanabilen, iki yüzlü
- ambience:ambians, çevre, hava, ortam
- ambient:çevre, çevreleyen, ortam
- ambiguities:anlam belirsizliği, belirsizlik, iki anlamlılık, şüpheli oluş
- ambiguity:anlam belirsizliği, belirsizlik, iki anlamlılık, şüpheli oluş
- ambiguous:belirsiz, iki anlamlı, lastikli, müphem
- ambit:alan, çevre, etraf, muhit, ortam
- ambition:heves, hırs, ihtiras, tutku
- ambitions:heves, hırs, ihtiras, tutku
- ambitious:arzulu, başarma isteği olan, hevesli, hırslı, ihtiraslı, istekli, tutkulu
- ambitiousness:hevesli olma, hırslılık, tutkulu olma
- ambivalence:çelişik duyguları olma, duygu karmaşası
- ambivalent:duyguları çelişen, kararsız, karışık duygular besleyen
- amble:rahvan koşma, rahvan koşmak, sallana sallana yürüme, sallana sallana yürümek, yavaş yavaş dolaşma, yavaş yavaş dolaşmak
- ambler:eşkinli at, rahvan yürüyen at
- ambrosia:çok lezzetli yemek, ölümsüzlük yemeği, tadı ve kokusu güzel şey, tanrı yemeği
- ambrosial:güzel tatlı, mükemmel, nefis
- ambulance:ambulans, cankurtaran, gezici hastane
- ambulant:ayakta tedavi edilen, gezici, hastanın yatmasını gerektirmeyen, seyyar
- ambulatory:ayakta tedavi edilen, gezici, gezilebilir, kemerli yol, seyyar
- ambuscade:pusu, pusuya düşürmek, pusuya yatmak, pusuya yatmış askerler, pusuya yerleştirmek, tuzağa düşürmek, tuzak, tuzak kurmak
- ambush:pusu, pusuya düşürmek, pusuya yatmak, pusuya yatmış askerler, pusuya yerleştirmek, tuzak, tuzak kurmak
- ambusher:pusucu, tuzak kuran
- ameba:amip
- amebic:amibik, amiplerin neden olduğu
- ameer:emir
- ameliorate:düzelmek, düzeltmek, gelişmek, geliştirmek, iyileşmek, iyileştirmek
- ameliorated:düzelmek, düzeltmek, gelişmek, geliştirmek, iyileşmek, iyileştirmek
- ameliorating:düzelmek, düzeltmek, gelişmek, geliştirmek, iyileşmek, iyileştirmek
- amelioration:düzelme, gelişme, iyileşme
- ameliorative:düzelebilir, iyileşebilir, iyileştirilebilir
- amen!:amin!, haklısınız!, öyle olsun!
- amenable:bağlı, cevap verebilir, mükellef, sorumlu, tabi olan, uysal, yükümlü, yumuşak başlı
- amenably:uysalca, yumuşak başlılıkla
- amend:değişmek, değiştirmek, düzelmek, düzeltmek, iyileşmek, iyileştirmek
- amendable:düzeltilebilir, iyileştirilebilir
- amendatory:düzeltici, iyileştirici
- amended:değişmek, değiştirmek, düzelmek, düzeltmek, iyileşmek, iyileştirmek
- amendment:düzeltme, iyileştirme, yasa değişikliği, yasayı değiştirme
- amendments:düzeltme, iyileştirme, yasa değişikliği, yasayı değiştirme
- amends:özür, tazminat, telâfi, zararın karşılanması
- amenities:kolaylıklar, rahatlıklar, yaşamın hoş yönleri
- amenity:hoş tavırlar, hoşluk, tatlılık
- amerce:para cezası vermek, para cezasına çarptırmak
- amercement:ceza tutarı, para cezası verme
- america:amerika
- american:amerikalı, amerikan, amerikan ingilizcesi
- americanism:amerikalılara özgü özellik, amerikan ingilizcesine özgü deyim, amerika’ya bağlılık
- americanize:amerikalılaşmak, amerikalılaştırmak
- americans:amerikalı, amerikan ingilizcesi
- amerind:eskimo, kızılderili, yerli
- amerindian:eskimo, kızılderili, yerli
- amethyst:ametist, mor kuvars, mor yakut
- amiability:cana yakınlık, sevimlilik, tatlılık
- amiable:cana yakın, sevimli, sıcakkanlı, sokulgan, tatlı
- amianthus:amyant, pamuk taşı
- amicable:barışçıl, dostane, dostça
- amicably:barışçıl, dostane, dostça
- amid:arasına, arasında, ortasına, ortasında
- amide:amit
- amidships:gemi ortası, geminin ortasında
- amidst:arasına, arasında, ortasına, ortasında
- amine:amin
- amir:emir
- amirate:emaret, emirlik
- amiss:hatalı, ters, yanlış, yersiz
- amity:arkadaşlık, dostça ilişki, dostluk, iyi ilişki
- ammeter:ampermetre, amperölçer
- ammo:cephane, mühimmat
- ammonia:amonyak
- ammoniac:amonyak, amonyak ile ilgili
- ammonium:amonyum
- ammunition:cephane, koz, saldırı fırsatı
- amnesia:amnezi, bellek yitimi, hafıza kaybı, unutkanlık
- amnesiac:hafızasını kaybetmiş, unutkan
- amnesty:af, genel af, genel afla serbest bırakmak
- amoeba:amip
- amoebic:amibik, amiplerin neden olduğu
- amok:bunalım sonucu öldürme arzusu
- among:arasına, arasında, içinde
- amongst:arasına, arasında, içinde
- amoral:ahlâk ile ilgisiz, ahlâkdışı, amoral, töredışı
- amorist:aşık, çapkın, kadınların sevgilisi
- amorous:aşık, aşk, aşkla ilgili, tutkun
- amorousness:aşıklık, tutkunluk
- amorphous:amorf, biçimsiz, şekilsiz
- amortisation:amortisman, aşınma, aşınma payı, itfa, sönüm
- amortization:amortisman, aşınma, aşınma payı, itfa, sönüm
- amortize:amortisman ayırmak, amortize etmek, itfa etmek, sönümlemek
- amortizing:amortisman ayırmak, amortize etmek, itfa etmek, sönümlemek
- amount:anlamına gelmek, değer, eşit olmak, ifade etmek, miktar, önem, sonuca varmak, toplam, toplama ulaşmak, tutar
- amounting:anlamına gelmek, eşit olmak, ifade etmek, sonuca varmak, toplama ulaşmak
- amounts:anlamına gelmek, değer, eşit olmak, ifade etmek, miktar, önem, sonuca varmak, toplam, toplama ulaşmak, tutar
- amour:aşk, aşk macerası
- amperage:amper gücü, amperaj
- ampere:amper
- amphetamine:amfetamin
- amphi:çift, iki
- amphibia:amfibi hayvanlar
- amphibian:amfibi, amfibi araç, amfibi hayvan, karada ve suda çalışabilen, suda ve karada yaşayabilen, yüzergezer
- amphibious:amfibi, karada ve denizde yaşayan, yüzergezer
- amphitheater:amfi, amfiteatr, amfitiyatro
- amphitheatre:amfi, amfiteatr, amfitiyatro
- amphora:amfor, amfora, çift kulplu eski testi
- ample:bol, büyük, çok, geniş, heybetli, iri, kâfi, yeterli
- ampleness:bolluk, büyüklük, çokluk, genişlik
- amplification:amplifikasyon, ayrıntıları ile açıklama, büyütme, genişletme, sesi yükseltme
- amplified:artırmak, büyütmek, geniş olarak açıklamak, genişletmek, yükseltmek
- amplifier:amplifikatör, büyütücü alet, hopârlör, yükseltici
- amplify:artırmak, büyütmek, geniş olarak açıklamak, genişletmek, yükseltmek
- amplifying:artırmak, büyütmek, geniş olarak açıklamak, genişletmek, yükseltmek
- amplitude:bolluk, çokluk, genişlik, genlik
- amply:bol bol, bolca, fazlasıyla
- ampoule:ampul
- ampulla:hacı şişesi, kutsal yağ şişesi
- amputate:budamak, kesmek, organını almak
- amputation:organın alınması, uzvun kesilmesi
- amputee:organı alınmış kimse
- amuck:bunalım sonucu öldürme arzusu
- amulet:muska, nazar boncuğu, nazarlık, tılsım
- amuse:eğlendirmek, güldürmek, neşelendirmek, oyalamak
- amused:eğlendirmek, güldürmek, neşelendirmek, oyalamak
- amusement:eğlence, eğlenme, gülünçlük, komiklik, oyalanma
- amusing:eğlenceli, gülünç, komik
- amusingly:eğlendirici bir şekilde
- amygdaloid:badem şeklinde, bademcik taşı
- amyl:amil, nişasta
- amylaceous:nişasta ile ilgili, nişastalı, nişastaya benzer
- anabaptist:anabatist, vaftize karşı çıkan kimse
- anabolism:anabolizma, özümleme olayları bütünü
- anachronism:anakronizm, kronolojik hata, tarih hatası, tarihini karıştırma
- anachronistic:kronolojik hatayla ilgili
- anacoluthon:anakolüt, cümledeki anlam uyuşmazlığı
- anaconda:anakonda, dev piton
- anacreon:anakrion, yunan lirik şairi
- anaemia:anemi, kansızlık
- anaemic:anemik, beti benzi kaçmış, kansız, solgun
- anaesthesia:anestezi, duyu yitimi, duyumsuzlaşma, hissizlik, uyuşma, uyuşturma
- anaesthetic:anestetik, anestetik ilaç, uyuşturucu, uyuşturucu ilaç
- anaesthetist:anestezi uzmanı, anestezist, narkozcu
- anaesthetize:narkoz vermek, uyuşturmak, uyutmak
- anaesthetized:narkoz vermek, uyuşturmak, uyutmak
- anagram:çevrik kelime, evirmece, harflerin yerini değiştirme
- anal:anal, anüs ile ilgili, anüsten yapılan
- analects:seçme eserler, seçmeler
- analgesia:ağrı yitimi, ağrının kesilmesi, analjezi
- analgesic:ağrı kesici, ağrı kesici ilaç, analjezik, analjezik ilaç
- analgesics:ağrı kesici ilaç, analjezik ilaç
- analogic:analojik, andıran, benzer, benzeşen
- analogical:analojik, andıran, benzer, benzeşen
- analogous:analojik, andıran, benzer, benzeşen
- analogue:analog, benzer, benzer şey
- analogy:analoji, benzerlik, benzeşim, karşılaştırma, kıyas, örnekseme
- analyse:analiz etmek, araştırmak, çözümlemek, incelemek, tahlil etmek
- analyser:analizör, tahlil cihazı
- analyses:analiz, çözümleme, inceleme, tahlil
- analysis:analiz, çözümleme, inceleme, tahlil
- analyst:analist, araştırmacı, tahlilci
- analysts:analist, araştırmacı, tahlilci
- analytic:analitik, çözümlemeli, çözümsel
- analytical:analitik, çözümlemeli, çözümsel
- analytics:mantıksal analiz, mantıksal çözümleme
- analyzable:analiz edilebilir, çözümlenebilir
- analyze:analiz etmek, araştırmak, çözümlemek, incelemek, tahlil etmek
- analyzer:analizör, tahlil cihazı
- anamnesis:hastanın geçmişi, hatırlama
- anapaest:feilün, iki kısa ve bir uzun heceli ölçü
- anapest:feilün
- anaphylaxis:anafilaksi, aşırı duyarlılık
- anarchic:anarşik, anarşiye neden olan
- anarchical:anarşik, anarşiye neden olan
- anarchism:anarşizm, anarşizm yanlısı olma, kargaşa
- anarchist:anarşi yanlısı, anarşist
- anarchy:anarşi, başıboşluk, başsızlık, kargaşa
- anastomosis:anastomoz, kesişerek ağızlaşma
- anathema:aforoz, lanetleme, lânetlenmiş kimse, lânetli şey, nefret edilen şey
- anathematize:afaroz etmek, lanetlemek
- anathematized:afaroz etmek, lanetlemek
- anatomic:anatomi ile ilgili, anatomik
- anatomical:anatomi ile ilgili, anatomik
- anatomist:analizci, anatomi uzmanı, anatomici, incelemeci
- anatomize:açımlamak, dikkatle incelemek, parçalara ayırıp incelemek
- anatomy:analiz, anatomi, anatomik yapı, inceleme, vücut yapısı
- ancestor:ata, cet, dede, soy
- ancestors:soy
- ancestral:atalar ile ilgili, atalardan kalma
- ancestry:atalar, ecdat, soy
- anchor:açık oturum yöneticisi, açık oturum yönetmek, çapa, dayanak noktası, demir, demir atmak, demirlemek, güven kaynağı, lenger, sağlama bağlamak, sunucu, sunuculuk yapmak
- anchorage:dayanak, demirleme, demirleme yeri, destek, güven kaynağı
- anchored:demirli
- anchoress:toplumdan kaçan kadın, yalnızlığı seven kadın
- anchoring:açık oturum yönetmek, demir atmak, demirlemek, sağlama bağlamak, sunuculuk yapmak
- anchorite:toplundan kaçan adam, yalnızlığı seven adam
- anchovy:ançuez, hamsi
- anchusa:öküzdili, sığırdili
- ancient:çok eski, eski, eskiden kalma
- anciently:eski zamanlarda, eskiden, eskilerde
- ancients:eski uygarlıklar, eskiler, klasik eserler yazarı
- ancillary:yan, yardımcı
- ancon:ankon, dirsek
- and:de, ile, ve
- andante:andante, yarı yavaş
- andantino:andanteden daha canlı, andantino
- andiron:ocak ayaklığı
- andrew:iskoçya’nın koruyucu azizi
- androgynous:çift cinsiyetli, erdişi, erselik
- android:android, insan şeklinde robot
- anecdotal:fıkra ile ilgili, fıkra türünde
- anecdotalist:fıkra ile ilgili, fıkra türünde
- anecdote:anekdot, fıkra, hikâye, kısa hikâye
- anecdotic:fıkra ile ilgili, fıkra türünde
- anecdotical:fıkra ile ilgili, fıkra türünde
- anemia:anemi, kansızlık
- anemic:anemik, beti benzi kaçmış, kansız, solgun
- anemograph:anemograf, rüzgârölçer
- anemometer:anemi, kansızlık
- anemone:anemon, dağlâlesi, denizşakayığı
- anent:dair, ilgili
- aneroid:kadranlı barometre, sıvısız barometre
- anesthesia:kadranlı barometre, sıvısız barometre
- anesthetic:anestetik, anestetik ilaç, uyuşturucu, uyuşturucu ilaç
- anesthetist:anestezi uzmanı, anestezist, narkozcu
- anesthetize:narkoz vermek, uyuşturmak, uyutmak
- anesthetized:narkoz vermek, uyuşturmak, uyutmak
- anesthetizing:narkoz vermek, uyuşturmak, uyutmak
- anew:baştan, bir daha, tekrar, yeniden
- angary:angarya
- angel:iyilik meleği, melek, sponsor
- angelfish:keler, maymunbalığı
- angelic:melek gibi, meleklere özgü
- angelica:melekotu
- angelical:iyilik meleği, melek, sponsor
- angelus:isa’nın vücut bulması duası
- anger:dargınlık, darıltmak, hiddet, hırs, kızdırmak, kızgınlık, kızma, öfke, öfkelendirmek, sinirlendirmek
- angered:darıltmak, kızdırmak, öfkelendirmek, sinirlendirmek
- angina:isa’nın vücut bulması duası
- angle:açı, çarpıtmak, dirsek, görüş açısı, kıvırmak, köşe, köşe yapmak, olta, olta ile balık tutmak, saptırmak, tarz, yol
- angled:açılı, köşeli
- angler:fenerbalığı, olta ile balık tutan kimse
- angleworm:açılı, köşeli
- anglicism:ingilizce deyim, ingilizlere özgü özellik
- anglicize:fenerbalığı, olta ile balık tutan kimse
- angling:olta ile balık tutma
- anglomania:ingiliz hayranlığı
- angola:angora, tiftik dokuma
- angostura:angostura, güzel kokulu bir ağaç
- angrily:fena, hiddetle, kızgın bir şekilde, öfkeyle
- angriness:ingiliz hayranlığı
- angry:fırtınalı, hiddetli, hırslı, iltihaplı, kızarmış, kızgın, kızmış, öfkeli
- angst:endişe, pişmanlık
- angsty:fırtınalı, hiddetli, hırslı, iltihaplı, kızarmış, kızgın, kızmış, öfkeli
- anguish:fırtınalı, hiddetli, hırslı, iltihaplı, kızarmış, kızgın, kızmış, öfkeli
- angular:fırtınalı, hiddetli, hırslı, iltihaplı, kızarmış, kızgın, kızmış, öfkeli
- angularity:açılı olma, aşırı zayıflık, köşeli olma, sevimsizlik
- anil:çivitotu
- animadversion:eleştiri, kınama, sitem, tenkit
- animal:hayvan, hayvanlarla ilgili, hayvansal
- animalcule:çivitotu
- animalism:hayvan olma, hayvanilik
- animate:anime etmek, canlandırmak, canlı, diriltmek, hareketlendirmek, hareketli, hayat dolu, neşelendirmek, neşeli, yaşayan
- animated:anime edilmiş, canlandırılmış, canlı, hayat dolu, neşeli
- animating:anime etmek, canlandırmak, diriltmek, hareketlendirmek, neşelendirmek
- animation:animasyon, canlandırma, canlılık, çizgi film yapma, heyecan, şevk
- animator:animatör, canlandırıcı, çizgi film ressamı, neşelendiren kimse
- animism:animizm, canlıcılık
- animosity:düşmanlık, husumet, kin, nefret
- animus:düşmanlık, kin, nefret
- anion:anyon
- anions:düşmanlık, husumet, kin, nefret
- anise:düşmanlık, kin, nefret
- anisette:düşmanlık, kin, nefret
- aniversary:düşmanlık, kin, nefret
- anjou:düşmanlık, kin, nefret
- ankle:düşmanlık, kin, nefret
- anklebone:düşmanlık, kin, nefret
- anklesock:kısa çorap, soket
- anklet:ayak bileziği, halhal, kısa çorap, soket
- anklets:düşmanlık, kin, nefret
- ankylosis:düşmanlık, kin, nefret
- ann:anyon
- annal:düşmanlık, kin, nefret
- annalist:düşmanlık, kin, nefret
- annals:düşmanlık, kin, nefret
- anne:anyon
- anneal:düşmanlık, kin, nefret
- annealed:anyon
- annealer:anason
- annealing:anyon
- annex:düşmanlık, kin, nefret
- annexation:düşmanlık, kin, nefret
- annexationist:anyon
- annexe:anyon
- annexed:düşmanlık, kin, nefret
- annexes:ek, ek bina, eklemek, eklenti, habersiz almak, ilave, ilave etmek, katmak, topraklarına katmak
- annexing:düşmanlık, kin, nefret
- annexion:anyon
- annexure:düşmanlık, kin, nefret
- annihilate:düşmanlık, kin, nefret
- annihilated:anyon
- annihilating:düşmanlık, kin, nefret
- annihilation:anyon
- annihilative:düşmanlık, kin, nefret
- anniversary:düşmanlık, kin, nefret
- annotate:düşmanlık, kin, nefret
- annotation:düşmanlık, kin, nefret
- annotator:düşmanlık, kin, nefret
- announce:düşmanlık, kin, nefret
- announcement:anons, bildiri, bildirme, duyurma, duyuru, haber, ilan, ilan etme
- announcer:düşmanlık, kin, nefret
- announcing:düşmanlık, kin, nefret
- annoy:düşmanlık, kin, nefret
- annoyance:anyon
- annoyed:kızgın, rahatsız olmuş, sinirlenmiş
- annoying:düşmanlık, kin, nefret
- annuitant:anason
- annuity:düşmanlık, kin, nefret
- annul:anyon
- annular:düşmanlık, kin, nefret
- annulate:düşmanlık, kin, nefret
- annulated:anason
- annulation:düşmanlık, kin, nefret
- annulet:anyon
- annulled:düşmanlık, kin, nefret
- annulment:bozma, fesih, iptal
- annulus:halka
- annum:anyon
- annunciate:düşmanlık, kin, nefret
- annunciation:anyon
- anode:anot, artı uç, pozitif kutup
- anodyne:anyon
- anoint:düşmanlık, kin, nefret
- anointed:düşmanlık, kin, nefret
- anointing:anason
- anointment:düşmanlık, kin, nefret
- anomalous:düşmanlık, kin, nefret
- anomalousness:düşmanlık, kin, nefret
- anomaly:düşmanlık, kin, nefret
- anomic:düşmanlık, kin, nefret
- anomie:düşmanlık, kin, nefret
- anomy:düşmanlık, kin, nefret
- anon:düşmanlık, kin, nefret
- anon.:düşmanlık, kin, nefret
- anonym:anason
- anonymity:düşmanlık, kin, nefret
- anonymize:düşmanlık, kin, nefret
- anonymized:anyon
- anonymous:düşmanlık, kin, nefret
- anonymus:düşmanlık, kin, nefret
- anopheles:anason
- anorak:düşmanlık, kin, nefret
- anorectic:anyon
- anorexia:anyon
- anorexic:düşmanlık, kin, nefret
- anosmia:anyon
- another:ayrı, bambaşka, başka, başka bir tane, bir daha, bir tane daha, diğer, farklı, öbür
- another’s:düşmanlık, kin, nefret
- anoxemia:ayrı, bambaşka, başka, başka bir tane, bir daha, bir tane daha, diğer, farklı, öbür
- anoxia:anason
- answerability:anyon
- answerableness:düşmanlık, kin, nefret
- answered:ayrı, bambaşka, başka, başka bir tane, bir daha, bir tane daha, diğer, farklı, öbür
- answering:anoksi, kanda oksijen azlığı
- ant:anyon
- antacid:anyon
- antacids:düşmanlık, kin, nefret
- antagonism:anyon
- antagonist:düşman, hasım, karşı çıkan, karşı olan kimse, muhalif, rakip
- antagonistic:anason
- antagonize:düşmanlık, kin, nefret
- antarctic:anyon
- antarctica:anason
- ante:anyon
- anteater:karıncayiyen
- antecede:düşmanlık, kin, nefret
- antecedence:anason
- antecedency:anason
- antecedent:evvelki, önce gelen, önceki, öncül, yerine zamir gelen isim
- antecedents:düşmanlık, kin, nefret
- antechamber:anason
- antedate:düşmanlık, kin, nefret
- antelope:antilop
- antelopes:düşmanlık, kin, nefret
- antemeridian:düşmanlık, kin, nefret
- antemeridiem:anyon
- antenatal:düşmanlık, kin, nefret
- antenna:düşmanlık, kin, nefret
- antennae:düşmanlık, kin, nefret
- antennas:düşmanlık, kin, nefret
- antennule:düşmanlık, kin, nefret
- antepartum:düşmanlık, kin, nefret
- anterior:evvelki, ön, önceki, öndeki
- anteriority:düşmanlık, kin, nefret
- anteroom:düşmanlık, kin, nefret
- anthelmintic:düşmanlık, kin, nefret
- anthem:anyon
- anther:anter, ercik başı
- anthill:düşmanlık, kin, nefret
- anthology:anyon
- anthozoa:anter, ercik başı
- anthracite:anyon
- anthracosis:anter, ercik başı
- anthrax:antraks, karakabarcık, şarbon, şirpençe
- anthropo:insan, insanlarla ilgili
- anthropography:anyon
- anthropoid:anyon
- anthropological:anter, ercik başı
- anthropology:düşmanlık, kin, nefret
- anthropometry:antropometri, insan vücudunu ölçme bilimi
- anthropomorphic:anyon
- anthropomorphise:anyon
- anthropomorphism:anter, ercik başı
- anthropomorphous:anyon
- anthropophagi:düşmanlık, kin, nefret
- anthropophagite:düşmanlık, kin, nefret
- anthropophagous:düşmanlık, kin, nefret
- anthropophagus:düşmanlık, kin, nefret
- anthropophagy:insan yeme, yamyamlık
- anti:anter, ercik başı
- antiacid:düşmanlık, kin, nefret
- antibacterial:anter, ercik başı
- antibiosis:düşmanlık, kin, nefret
- antibiotic:düşmanlık, kin, nefret
- antibody:düşmanlık, kin, nefret
- antic:düşmanlık, kin, nefret
- antichrist:anyon
- antichristian:düşmanlık, kin, nefret
- anticipant:düşmanlık, kin, nefret
- anticipate:anter, ercik başı
- anticipated:anyon
- anticipates:düşmanlık, kin, nefret
- anticipating:düşmanlık, kin, nefret
- anticipation:düşmanlık, kin, nefret
- anticipative:anyon
- anticipator:düşmanlık, kin, nefret
- anticipatory:ilerisi düşünülerek yapılan, ileriye yönelik, ileriyi de kapsayan, önceden yapılan
- anticlimax:düş kırıklığı, heyecandan sonraki sıkıntı
- anticlockwise:anter, ercik başı
- anticly:anyon
- antics:acayiplik, antikalık, maskaralık, soytarılık, tuhaflık
- anticyclone:antisiklon, yüksek basınçlı atmosfer kütlesi
- antidotal:anter, ercik başı
- antidote:anyon
- antiepileptic:anyon
- antifebrile:düşmanlık, kin, nefret
- antifeminism:düşmanlık, kin, nefret
- antigen:anyon
- antiglobalization:düşmanlık, kin, nefret
- antimacassar:anyon
- antimalarial:düşmanlık, kin, nefret
- antimicrobial:düşmanlık, kin, nefret
- antimicrobic:düşmanlık, kin, nefret
- antimycotic:düşmanlık, kin, nefret
- antinomy:anter, ercik başı
- antioxidant:düşmanlık, kin, nefret
- antipathetic:antipati duyan, antipatisi olan, karşı olan, karşıt, zıt olan
- antipathetical:düşmanlık, kin, nefret
- antipathetically:anter, ercik başı
- antipathy:antipati, hoşlanmama, nefret
- antiperspirant:anyon
- antiphlogistic:anyon
- antiphon:anter, ercik başı
- antiphony:düşmanlık, kin, nefret
- antipodal:anter, ercik başı
- antipodes:taban tabana ters olma, yerkürenin tam tersindeki yer, zıtlık
- antipole:zıt
- antipollutionist:düşmanlık, kin, nefret
- antipyretic:anyon
- antiquarian:anter, ercik başı
- antiquary:antika meraklısı, antikacı
- antiquate:anyon
- antiquated:anyon
- antique:antik, antika, eski sanat eseri
- antiques:anter, ercik başı
- antiquities:eski gelenekler, gelenek ve görenekler
- antiquity:anter, ercik başı
- antiscientific:düşmanlık, kin, nefret
- antisepsis:anter, ercik başı
- antiseptic:antiseptik
- antisocial:antisosyal, toplum düzenini reddeden
- antistatic:anyon
- antitank:tanksavar
- antithetic:aykırı, karşıt, zıt
- antithetical:düşmanlık, kin, nefret
- antitoxin:antitoksin
- antitrust:anter, ercik başı
- antitype:anter, ercik başı
- antivenin:anyon
- antiwar:anyon
- antler:düşmanlık, kin, nefret
- antlered:düşmanlık, kin, nefret
- antlion:anter, ercik başı
- antonym:anyon
- antrum:anyon
- ants:düşmanlık, kin, nefret
- anuran:düşmanlık, kin, nefret
- anurous:anter, ercik başı
- anus:anyon
- anvil:anter, ercik başı
- anxious:düşmanlık, kin, nefret
- anxiously:düşmanlık, kin, nefret
- anxiousness:anyon
- any:anter, ercik başı
- anybody:düşmanlık, kin, nefret
- anyhoo:düşmanlık, kin, nefret
- anyhow:düşmanlık, kin, nefret
- anymore:düşmanlık, kin, nefret
- anyone:düşmanlık, kin, nefret
- anyplace:düşmanlık, kin, nefret
- anything:anter, ercik başı
- anytime:anyon
- anyway:anter, ercik başı
- anyways:düşmanlık, kin, nefret
- anywhere:düşmanlık, kin, nefret
- anywise:düşmanlık, kin, nefret
- anzac:anyon
- aorist:anter, ercik başı
- aortal:düşmanlık, kin, nefret
- apace:düşmanlık, kin, nefret
- apanage:düşmanlık, kin, nefret
- apart:düşmanlık, kin, nefret
- apartheid:düşmanlık, kin, nefret
- apartment:düşmanlık, kin, nefret
- apartness:düşmanlık, kin, nefret
- apathetic:cansız, duygusuz, hissiz, ilgisiz, kayıtsız, soğuk
- apathetical:anyon
- apathy:apati, duygusuzluk, hissizlik, ilgisizlik, soğukluk
- apatosaur:anter, ercik başı
- ape:düşmanlık, kin, nefret
- apeak:anyon
- apelike:düşmanlık, kin, nefret
- apeman:anyon
- aper:düşmanlık, kin, nefret
- aperient:müshil
- aperitif:aperatif, iştah açıcı, iştah açıcı içki
- aperture:müshil
- apery:anter, ercik başı
- apetalous:anter, ercik başı
- apex:doruk, tepe, uç, zirve
- aphasia:anter, ercik başı
- apocope:apokop, son hecenin kaldırılması
- apostatize:ayrılmak, dönmek
- appease:azaltmak, bastırmak, gidermek, gönlünü almak, hafifletmek, sakinleştirmek, yatıştırmak
- appeased:bastırılmış, yatıştırılmış
- appeasement:bastırma, hafifletme, yatıştırma
- appeasing:azaltmak, bastırmak, gidermek, gönlünü almak, hafifletmek, sakinleştirmek, yatıştırmak
- appellant:temyiz eden taraf, temyize giden, üst mahkemeye başvuran, üst mahkemeye başvuran kimse
- appellate:temyiz
- appellation:ad, isim, san, ünvan
- appellative:cins isimle ilgili
- appellee:temyizde davalı taraf
- append:eklemek, iliştirmek, katmak
- appendage:askıntı, başkasına muhtaç kimse, ek, ilave, katkı, uzantı
- appendectomy:apandis ameliyatı
- appended:eklemek, iliştirmek, katmak
- appendices:apandis, ek, ek bölüm, ilave
- appendicitis:apandis iltihabı, apandisit
- appendix:apandis, ek, ek bölüm, ilave
- apperantly:anlaşılan, belli ki, görünen o ki, görünürde, görünüşe göre
- apperceive:idrak etmek, kavramak
- apperception:idrak, kavrama
- apperciated:anlamak, beğenmek, değer biçmek, değer kazanmak, değer vermek, değerini artırmak, değerini bilmek, değerlendirmek, değerlenmek, fiyatını yükseltmek, kavramak, minnettar olmak, takdir etmek, teşekkür borçlu olmak, zevk almak
- appertain:ait olmak, bağlı olmak, ilgili olmak
- appetence:arzu, doğal eğilim, iştah
- appetency:arzu, doğal eğilim, iştah
- appetiser:aperatif, atıştırmak için, iştah açıcı, iştah açıcı yiyecek, iştah açıcılar, meze
- appetisers:aperatif, atıştırmak için, iştah açıcı, iştah açıcı yiyecek, iştah açıcılar, meze
- appetising:iştah açıcı, istek uyandıran
- appetite:afiyet, arzu, iştah, istek
- appetizer:aperatif, atıştırmak için, iştah açıcı, iştah açıcı yiyecek, iştah açıcılar, meze
- appetizers:aperatif, atıştırmak için, iştah açıcı, iştah açıcı yiyecek, iştah açıcılar, meze
- appetizing:iştah açıcı, istek uyandıran
- applaud:alkışlamak, beğenmek, el çırpmak
- applauded:alkışlamak, beğenmek, el çırpmak
- applauding:alkışlamak, beğenmek, el çırpmak
- applause:alkış, beğeni
- apple:elma
- applejack:elma rakısı
- applepie:elmalı tart, elmalı turta
- apples:elma
- applesauce:boş lâf, elma püresi, palavra, saçmalık
- applesauce!:palavra!, saçma!
- appliance:alet, araç, cihaz
- appliances:alet, araç, cihaz
- applicability:uygulanabilirlik, uygulanabilme
- applicable:uygulanabilir, uygun, yerinde
- applicant:aday, başvuru sahibi, istekli
- applicants:aday, başvuru sahibi, istekli
- application:başvurma, başvuru, başvuru formu, dikkat, dilekçe, kullanım, özen, sürme, talep, tatbik, uygulama
- applications:başvurma, başvuru, başvuru formu, dikkat, dilekçe, kullanım, özen, sürme, talep, tatbik, uygulama
- applicator:aplikatör, sürmeye yarayan alet, takmaya yarayan alet
- applied:pratik, uygulamalı
- applies:başvurmak, gitmek, ilgili olmak, ilgisi olmak, kullanmak, müracaat etmek, sürmek, uygulamak, uygun düşmek, uygun olmak, yapıştırmak
- applique:aplike
- apply:başvurmak, gitmek, ilgili olmak, ilgisi olmak, kullanmak, müracaat etmek, sürmek, uygulamak, uygun düşmek, uygun olmak, yapıştırmak
- applying:başvurmak, gitmek, ilgili olmak, ilgisi olmak, kullanmak, müracaat etmek, sürmek, uygulamak, uygun düşmek, uygun olmak, yapıştırmak
- appoggiatura:notanın yanına eklenen ufak nota
- appoint:atamak, belirlemek, dayayıp döşemek, döşemek, kararlaştırmak, saptamak, tayin etmek
- appointed:belirlenmiş, döşenmiş, görevlendirilmiş, kararlaştırılmış, saptanmış, tayin edilmiş
- appointee:atanan kimse, tayin edilen kimse
- appointing:atamak, belirlemek, dayayıp döşemek, döşemek, kararlaştırmak, saptamak, tayin etmek
- appointment:atama, buluşma, görev, iş, randevu, tayin
- appointments:atamalar, donanım, döşeme, eşya, randevular, teçhizat
- apportion:bölüştürmek, pay etmek, paylaştırmak
- apportioning:bölüştürmek, pay etmek, paylaştırmak
- apportionment:bölüştürme, pay, paylaştırma
- apposite:münasip, uygun, yerinde
- appositeness:münasiplik, uygunluk, yerindelik
- apposition:appozisyon, bir araya koyma, ekleme, ilâve etme, yan yana koyma
- appraisal:değer biçme, değer tahmini, değerlendirme
- appraise:değer biçmek, değerlendirmek, fiyat saptamak
- appraisement:değer biçme, değerlendirme
- appraiser:değer biçen kimse
- appraising:değer biçmek, değerlendirmek, fiyat saptamak
- appreciable:farkedilir, hissedilir, sezilebilir
- appreciate:anlamak, beğenmek, değer biçmek, değer kazanmak, değer vermek, değerini artırmak, değerini bilmek, değerlendirmek, değerlenmek, fiyatını yükseltmek, kavramak, minnettar olmak, takdir etmek, teşekkür borçlu olmak, zevk almak
- appreciated:anlamak, beğenmek, değer biçmek, değer kazanmak, değer vermek, değerini artırmak, değerini bilmek, değerlendirmek, değerlenmek, fiyatını yükseltmek, kavramak, minnettar olmak, takdir etmek, teşekkür borçlu olmak, zevk almak
- appreciates:anlamak, beğenmek, değer biçmek, değer kazanmak, değer vermek, değerini artırmak, değerini bilmek, değerlendirmek, değerlenmek, fiyatını yükseltmek, kavramak, minnettar olmak, takdir etmek, teşekkür borçlu olmak, zevk almak
- appreciating:takdir eden
- appreciation:anlama, beğenme, değer kazanma, değerini bilme, değerlendirme, değerlenme, idrak, minnettarlık, paha biçme, takdir, teşekkür, zevk alma
- appreciative:değerini bilen, minnettar, takdir eden, teşekkür borçlu
- appreciatory:değerini bilen, minnettar, takdir eden, teşekkür borçlu
- apprehend:anlamak, endişe etmek, kavramak, korkuyla beklemek, tutuklamak
- apprehended:anlamak, endişe etmek, kavramak, korkuyla beklemek, tutuklamak
- apprehensible:anlaşılabilir, anlaşılır
- apprehension:algı, anlama, anlayış, düşünce, endişe, görüş, kavrama, kaygı, korku, tutuklama
- apprehensive:endişeli, kaygılı, korkulu
- apprentice:acemi, çırak, çırak olarak vermek
- apprenticeship:çıraklık
- apprenticing:çırak olarak vermek
- apprise:bilgi vermek, haber vermek, söylemek
- appro:beğenme, onaylama
- approach:andırmak, başlangıç, başvurmak, benzemek, benzerlik, ele almak, girişim, girişmek, görüşmek, ilk adım, koyulmak, temasta bulunmak, teşebbüs, ulaşmak, varmak, yaklaşım, yaklaşma, yaklaşmak, yanaşma, yanaşmak, yol
- approachable:cana yakın, ulaşılabilir, yaklaşılabilir
- approaches:andırmak, başlangıç, başvurmak, benzemek, benzerlik, ele almak, girişim, girişmek, görüşmek, ilk adım, koyulmak, temasta bulunmak, teşebbüs, ulaşmak, varmak, yaklaşım, yaklaşma, yaklaşmak, yanaşma, yanaşmak, yol
- approaching:yakında olacak olan, yaklaşan
- approbation:onama, onay, övgü, resmi izin, takdir
- appropiation:ayırma, benimseme, el koyma, iç etme, kendine mâletme, ödenek, tahsisat, üstüne oturma
- appropriate:ayırmak, biçilmiş kaftan, el koymak, has, iç etmek, kendine mâletmek, özelleştirmek, özgü, üstüne oturmak, uygun, yakışık alır, yerinde
- appropriately:uygun olarak
- appropriation:ayırma, benimseme, el koyma, iç etme, kendine mâletme, ödenek, tahsisat, üstüne oturma
- approval:beğenme, kabul, onama, onay, onaylama, uygun bulma
- approve:beğenmek, kabul etmek, onamak, onaylamak, razı olmak, uygun bulmak, uygun görmek
- approved:denenmiş, izinli, onaylı, vefakâr, vefalı
- approver:itirafçı, ortağını ele veren tanık
- approving:beğenmek, kabul etmek, onamak, onaylamak, razı olmak, uygun bulmak, uygun görmek
- approvingly:beğenerek, kabul ederek, onaylayarak
- approximate:andırmak, benzemek, benzer, yakın, yaklaşık, yaklaşmak
- approximately:aşağı yukarı, tahminen, takriben, yaklaşık olarak
- approximating:andırmak, benzemek, yaklaşmak
- approximation:tahmin, yakınlık, yaklaşma
- approximations:tahmin, yakınlık, yaklaşma
- approximative:aşağı yukarı, tahmini, yaklaşık
- appurtenance:ek, ilave
- appurtenances:irtifak hakkı
- appurtenant:ait, bağlı
- apr:nisan
- apraxia:apraksi, işlev yitimi
- apricot:kayısı
- april:nisan
- apriori:muhtemel, olası, önsel
- apron:apron, göğüslük, kayışlı taşıyıcı, koruyucu kapak, önlük, rüzgârlık
- apropos:sırası gelmişken, tam zamanında, uygun, yerinde, zamanı gelmişken
- apse:apsis, yarım kubbe
- apt:eğilimli, eğimli, uygun, yerinde, zeki
- apterous:kanatsız, uzantısız
- aptitude:eğilim, kabiliyet, meyil, uygunluk, yetenek
- aptness:çabuk kavrama, kabiliyet, yatkınlık, yetenek, zekilik
- aqua:su
- aquaculture:su kültürü
- aquafortis:kezzap, nitrik asit
- aqualung:oksijen tüplü dalma aracı, skuba
- aqualunger:dalgıç
- aquamarine:akuamarin, mavimsi yeşil değerli bir taş, mavimsi yeşil renk
- aquanaut:sualtı araştırmacısı
- aquaplane:kaymak, su kayağı, su kayağı yapmak
- aquarelle:suluboya, suluboya resim
- aquarian:kova burcundan olan kimse
- aquarium:akvaryum
- aquarius:kova, kova burcu, kova takımyıldızı
- aquatic:su, suda yaşayan, suda yaşayan hayvan veya bitki
- aquatics:su sporları
- aqueduct:kemerli köprü, sukemeri
- aqueous:su, su içeren, su ile ilgili, sulu
- aquila:kartal takımyıldızı
- aquilegia:hasekiküpesi
- aquiline:gaga gibi, kartal gagası gibi kıvrık
- aquisiton:edinme, kazanç, kazanma, kütüphaneye yeni gelen kitap, müzeye yeni gelen eşya
- arab:arabistanlı, arap, arap atı
- arabesque:arabesk, arabesk tarzında
- arabesques:arabesk
- arabia:arabistan
- arabian:arabistan ile ilgili, arabistan’a özgü, arabistanlı, arap, arap atı
- arabic:arap, arapça, araplara özgü
- arabist:arap dili ve edebiyatı uzmanı
- arable:ekilebilir, ekilebilir arazi, işlenebilir toprak, sürülebilir, tarıma elverişli
- arachnid:eklembacakılardan hayvan, eklembacaklılardan
- arachnids:eklembacakılardan hayvan
- arachnoid:araknoid, beyin zarı ile ilgili, beyin zarlarından biri, eklembacaklı, eklembacaklılarla ilgili
- arbalest:mancınık
- arbiter:belirleyici, efendi, hakem, söz sahibi, yargıcı
- arbitrage:arbitraj
- arbitral:hakem
- arbitrament:hakem kararı, karar verme yetkisi
- arbitrarily:hakem kararıyla, isteğe bağlı olarak, keyfi olarak
- arbitrariness:keyfi hareket
- arbitrary:gaddar, hakem kararı ile belirlenen, isteğe bağlı, keyfi, zalim
- arbitrate:hakem olarak karar vermek, hakemlik etmek
- arbitration:hakem kararıyla halletme
- arbitrator:hakem, yargıcı
- arbor:ağaç dikme, ağaçlandırma, çardak, dingil, kameriye, mil, ormanda gölgelik yer
- arboreal:ağaç, ağaçsıl, ağaçta yaşayan
- arboreous:ağaç gibi, ağaç ile ilgili, ağaçsı
- arborescent:ağaç gibi, ağaca benzeyen
- arboretum:botanik bahçesi
- arboriculture:ağaç yetiştirme, fidancılık
- arbour:ağaç dikme, ağaçlandırma, çardak, dingil, kameriye, mil, ormanda gölgelik yer
- arc:ark, atlama yapmak, atlamak, elektrik atlaması, kavis, yay
- arcade:çarşı, kemeraltı, pasaj, sıra kemerler
- arcadia:kırsal cennet
- arcadian:kırsal, pastoral
- arcana:gizem, sır
- arcane:esrarlı, gizli, sır dolu
- arcanum:gizem, iksir, sır
- arch:ayak tabanı kemeri, baş, cin gibi, en iyisi, kabarmak, kamburlaşmak, kamburlaştırmak, kamburunu çıkarmak, kavis, kemer, kemer yapmak, kubbelenmek, kurnaz, şahı, şeytan gibi, taban çukuru, yay
- archacologist:arkeolog, kazıbilimci
- archaelogical:arkeolojik, kazıbilimsel
- archaelogy:arkeoloji, kazıbilim
- archaeologic:arkeolojik, kazıbilimsel
- archaeological:arkeolojik, kazıbilimsel
- archaeologist:arkeolog, kazıbilimci
- archaeology:arkeoloji, kazıbilim
- archaic:arkaik, artık kullanılmayan, eski, modası geçmiş
- archaism:artık kullanılmayan deyim, kullanımdan düşmüş sözcük
- archangel:başmelek
- archbishop:başpiskopos
- archbishopric:başpiskoposluk
- archdeacon:başdiyakoz
- archdiocese:başpiskoposun yönetimindeki bölge
- archduchess:arşidüşes
- archduke:arşidük
- archeaologist:arkeolog, kazıbilimci
- arched:kavisli, kemerli
- archelogy:arkeoloji, kazıbilim
- archenemy:baş düşman, şeytan
- archeologic:arkeolojik, kazıbilimsel
- archeological:arkeolojik, kazıbilimsel
- archeologist:arkeolog, kazıbilimci
- archeology:arkeoloji, kazıbilim
- archer:kavis, nişançı, yay, yay burcu
- archers:kavis, nişançı, yay, yay burcu
- archery:okçular, okçuluk
- archetype:ilk örnek, model, prototip
- archetypes:ilk örnek, model, prototip
- archfiend:şeytan
- archibald:uçaksavar topu
- archie:uçaksavar topu
- archiepiscopate:başpiskoposluk
- archipelago:adalar, takımadalar
- architect:mimar, planlamak, tasarlamak, yapmak, yaratıcı
- architectonic:arkitektonik, mimarlıkla ilgili
- architectonics:arkitektonik, mimarlık, yapı sistemi
- architects:mimar, planlamak, tasarlamak, yapmak, yaratıcı
- architectural:mimari, mimarlıkla ilgili
- architecture:inşaat, mimari, mimarlık, yapı
- architecture.:inşaat, mimari, mimarlık, yapı
- architrave:sütun baş tabanı
- archive:arşiv, kayıtlar
- archives:arşiv, evraklar, kayıtlar
- archivist:arşivci, evrak memuru
- archness:cilve, kurnazlık, şeytan gibi olma
- archpriest:başrahip, lider
- archtiect:mimar, planlamak, tasarlamak, yapmak, yaratıcı
- archway:kemer, kemeraltı, kemerli yol
- archwise:kemer şeklinde, yay gibi
- arctic:arktik, buz gibi, kuzey kutbu yakınındaki, kuzey kutbuyla ilgili, kuzey kutup bölgesi
- arcuate:kavisli
- ardent:ateşli, çok sıcak, coşkun, ışıl ışıl, kızgın, parlak, parlayan
- ardor:gayret, heves, heyecan, şevk
- ardour:gayret, heves, heyecan, şevk
- ardous:ağır, çalışkan, çetin, dik, gayretli, güç, sarp, zor
- arduous:ağır, çalışkan, çetin, dik, gayretli, güç, sarp, zor
- arduousness:ağırlık, güçlük, zorluk
- are:ar
- area:alan, bodrum girişi, bölge, harekât bölgesi, yüzölçümü
- areal:bölgesel
- areca:areka, bir tür palmiye
- arena:alan, arena, meydan, mücâdele alanı, sahne
- arête:sarp dağ geçidi
- argent:gümüş, gümüş rengi, gümüşi
- argentine:arjantinli
- argil:balçık, çömlekçi çamuru, kil
- argillaceous:kil gibi, killi
- argon:argon
- argonaut:argonot
- argosy:ticaret gemisi
- argot:argo, özel dil
- arguable:tartışılabilir, tartışmaya açık
- argue:belli etmek, görüşmek, göstergesi olmak, iddia etmek, ikna etmek, ispatı olmak, itiraz etmek, kandırmak, karşı gelmek, münakaşa etmek, savunmak, tartışmak
- argued:belli etmek, görüşmek, göstergesi olmak, iddia etmek, ikna etmek, ispatı olmak, itiraz etmek, kandırmak, karşı gelmek, münakaşa etmek, savunmak, tartışmak
- arguing:belli etmek, görüşmek, göstergesi olmak, iddia etmek, ikna etmek, ispatı olmak, itiraz etmek, kandırmak, karşı gelmek, münakaşa etmek, savunmak, tartışmak
- argument:delil, görüş, iddia, işlenen konu, kanıt, konu, münakaşa, savunma, tartışma
- argumentation:münakaşa, tartışma, uslamlama, yargılama
- argumentative:eleştirici, kanıt türünden, münakaşacı, tartışılır, tartışmaya açık, tartışmayı seven
- arguments:delil, görüş, iddia, işlenen konu, kanıt, konu, münakaşa, savunma, tartışma
- argus:argus, yüz gözlü prens
- arguseyed:dikkatli, tetikte, uyanık
- aria:arya
- arid:çorak, kurak, kuru, sıkıcı, tatsız, yavan
- aridity:çoraklık, kuruluk, sıkıcılık, yavanlık
- aridness:kuraklık
- aries:koç, koç burcu, koç takımyıldızı
- aright:ark ışığı
- aril:tohum zarı
- arise:ayağa kalkmak, doğmak, kalkmak, kaynaklanmak, ortaya çıkmak, yükselmek
- arisen:ayağa kalkmak, doğmak, kalkmak, kaynaklanmak, ortaya çıkmak, yükselmek
- arising:ayağa kalkmak, doğmak, kalkmak, kaynaklanmak, ortaya çıkmak, yükselmek
- aristocracy:aristokrasi, asiller, elit tabaka, soylular
- aristocrat:aristokrat, asilzade, soylu
- aristocratic:aristokrasi ile ilgili, asil, kibar, soylu
- aristocratical:aristokrasi ile ilgili, asil, kibar, soylu
- aristocratically:asilce, kibarca, soyluca
- aristocrats:aristokrat, asilzade, soylu
- aristotle:aristo
- arithmetic:aritmetik, aritmetiksel, hesap
- arithmetical:aritmetik, aritmetiksel
- ark:duba, mavna, sandık
- arm:cephane, dal, destek olmak, donatmak, elini uzatmak, güç, kol, körfez, koy, otorite, pazı, sağlamak, sarılmak, silâh, silâhlandırmak, silâhlanmak, şube, zırh giydirmek
- arm’s:arma, cephane, koyun, kucak, silâh
- armada:donanma
- armadillo:armadillo, tatu
- armageddon:mahşer, müthiş savaş
- armament:donatım, silâh ve cephane, silâhlandırma, silâhlanma, silâhlı kuvvetler
- armaments:donatım, silâh ve cephane, silâhlandırma, silâhlanma, silâhlı kuvvetler
- armature:armatür, endüvi, zırh
- armband:kolçak, pazıbent
- armchair:koltuk, sadece akıl veren, sorunlara uzaktan bakan
- armed:ateşli, silâhlı, zırhlı
- armenia:ermenistan
- armenian:ermeni, ermenice
- armful:kucak dolusu
- armies:kalabalık, ordu, topluluk
- arming:arma, donatım, silâhlandırma, silâhlanma, teçhizat
- armistice:ateşkes
- armlet:haliç, kısa kol, kolçak, koy
- armor:zırh, zırhla kaplamak
- armored:zırhlı
- armorer:silâh yapımcısı, silâhtar, zırh yapımcısı
- armorial:hanedan arması ile ilgili, hanedan arması kitabı
- armory:cephanelik, hanedan armacılığı, silâh deposu, silâh fabrikası, tophane, tüfekhane
- armour:zırh, zırhla kaplamak
- armoured:zırhlı
- armourer:silâh yapımcısı, silâhtar, zırh yapımcısı
- armoury:cephanelik, hanedan armacılığı, silâh deposu, silâh fabrikası, tophane, tüfekhane
- armpit:koltuk altı
- armrest:dirseklik, kol dayama yeri
- arms:arma, cephane, koyun, kucak, silâh
- army:kalabalık, ordu, topluluk
- arnica:arnika, arnika ilacı
- aroma:aroma, güzel koku, hava, ıtır, ortam
- aromas:aroma, güzel koku, hava, ıtır, ortam
- aromatic:aromatik, güzel kokulu, kokulu
- arose:ayağa kalkmak, doğmak, kalkmak, kaynaklanmak, ortaya çıkmak, yükselmek
- around:arada burada, aşağı yukarı, bu civarda, çevrede, çevresinde, çevresine, etrafına, etrafında, etrafta, oraya buraya, sularında
- arouse:canlandırmak, harekete geçirmek, kaldırmak, uyandırmak
- aroused:canlandırmak, harekete geçirmek, kaldırmak, uyandırmak
- arousing:canlandırmak, harekete geçirmek, kaldırmak, uyandırmak
- arpeggio:arpej
- arquebus:eski bir tür silah
- arragement:anlaşma, aranjman, ayarlama, diziliş, düzen, düzenleme, hazırlık, plan, sıra, sıralama, tertip
- arraign:kusur bulmak, mahkemeye vermek, suçlamak
- arraignment:davanın sanığa tebliği, kabahat yükleme, suçlama
- arrange:aranje etmek, ayarlamak, düzeltmek, düzenlemek, halletmek, hazırlamak, kararlaştırmak, planlamak, sıralamak, sıraya koymak, yoluna koymak
- arrangeable:düzenlenebilir
- arranged:aranje etmek, ayarlamak, düzeltmek, düzenlemek, halletmek, hazırlamak, kararlaştırmak, planlamak, sıralamak, sıraya koymak, yoluna koymak
- arrangement:anlaşma, aranjman, ayarlama, diziliş, düzen, düzenleme, hazırlık, plan, sıra, sıralama, tertip
- arrangements:anlaşma, aranjman, ayarlama, diziliş, düzen, düzenleme, hazırlık, plan, sıra, sıralama, tertip
- arranger:aranjör, düzenleyen
- arranging:dizme, hazırlama, uydurma
- arrant:adı çıkmış, çok kötü, katıksız, son derece
- arras:duvar halısı, goblen
- array:çeki düzen vermek, diziliş, düzen, giydirmek, görkem, gösteriş, gösterişli kıyafet, ihtişam, jüri heyeti, jüri heyeti listesi, sergileme, sıra, sıralamak, sıraya dizmek, süslemek
- arrayed:süslü
- arraying:çeki düzen vermek, giydirmek, sıralamak, sıraya dizmek, süslemek
- arrear:bakiye, borç
- arrears:bakiye, borç, kalan, ödemesi gecikmiş borçlar
- arrest:bloke etmek, çekmek, durdurma, durdurmak, el koymak, önleme, önlemek, tevkif, tutuklama, tutuklamak
- arrested:bloke etmek, çekmek, durdurmak, el koymak, önlemek, tutuklamak
- arresting:dikkat çekici, göze çarpan
- arrestment:ihtiyati haciz, mülkiyeti muhafaza, tutuklama
- arrival:gelen şey, geliş, gelme, gözükme, mal girişi, ortaya çıkma, varış, varma
- arrivals:geliş
- arrive:başarı kazanmak, başarmak, doğmak, gelip çatmak, gelmek, ulaşmak, varmak
- arrogance:haddini bilmeme, kendini beğenme, kibir, kibirlilik, küstahlık
- arrogant:gururlu, haddini bilmez, kendini beğenmiş, kibirli, küstah, mağrur
- arrogate:atfetmek, üzerine atmak
- arrogation:haksız iddia, kendine mâletme
- arrow:ok, ok işareti
- arrowroot:ararot, ararot nişastası
- arroyo:kuru vadi
- arse:ahmak, eşek, eşek herif, göt, kıç
- arsehole:göt deliği
- arsenal:cephanelik, silâh deposu, tophane
- arsenals:cephanelik, silâh deposu, tophane
- arsenic:arsenik, arsenikli
- arses:ölçünün vurgusuz kısmı, vurgusuz hece
- arson:kasıtlı yangın çıkarma, kundakçılık
- arsonist:kundakçı
- art:beceri, bilim dalı, hüner, kurnazlık, ressamlık, sanat, sanatsal, şeytanlık, ustalık, yaratıcılık
- art’s:edebiyat ve beşeri ilimler, hile, kurnazlık, şeytanlık
- artefact:insan eliyle yapılmış şey, yapay doku
- artemis:artemis
- arterial:atardamar, atardamarla ilgili
- arteries:anacadde, anayol, arter, atardamar, nehir
- arteriosclerosis:arterioskleroz, damar sertliği
- artery:anacadde, anayol, arter, atardamar, nehir
- artesian:artezyen
- artful:kurnaz, sanatlı, şeytan, ustalık gerektiren, ustalıklı
- artfulness:beceri, hinlik, kurnazlık, maharet, ustalık
- arthritic:eklem iltihabıyla ilgili, eklemle ilgili
- arthritical:eklem iltihabıyla ilgili, eklemle ilgili
- arthritis:arterit, artrit, eklem iltihabı, mafsal iltihabı
- artichoke:enginar
- artichokes:enginar
- article:bent, çırak olarak vermek, eşya, fıkra, madde, makale, nesne, şey, sözleşmeyle bağlamak, yazı
- articled:çırak olarak verilmiş, sözleşmeli
- articles:şirket sözleşmesi, sözleşme
- articulate:açık, açık seçik belirtmek, açıkça belirtilmiş, açıkça söylemek, düşüncelerini kolay ifade edebilen, eklemlerle birleştirmek, eklemli, hecelemek, kolay anlaşılan, konuşkan, tane tane söylemek, tane tane söylenmiş, telaffuz etmek
- articulated:boğumlu, eklemli, mafsallı
- articulation:berrak söyleyiş, bitiştirme, boğum, eklem, eklemleme, mafsal, söyleme, telâffuz, temiz ifade
- artifact:insan eliyle yapılmış şey, yapay doku
- artifacts:insan eliyle yapılmış şey, yapay doku
- artifice:beceri, hile, kurnazlık, marifet, sanat
- artificer:esnaf, sanatçı, sanatkâr, zanaatkâr, zanaatkâr asker
- artificial:eğreti, sahte, suni, takma, yapay, yapma, yapmacık
- artificiality:sahtelik, yapaylık, yapmacıklık
- artillery:ağır silahlar, topçu sınıfı
- artilleryman:topçu, topçu eri
- artisan:esnaf, zanaatkâr
- artist:artist, ressam, sanatçı, sanatkâr, usta
- artiste:dansöz, sahne sanatçısı, şantöz, şarkıcı
- artistic:artistik, güzel sanatlarla ilgili, sanatçı ruhlu
- artistical:artistik, güzel sanatlarla ilgili, sanatçı ruhlu
- artistry:güzel sanatlarla uğraşma, sanat yeteneği, sanatçılık, yetenek
- artists:artist, ressam, sanatçı, sanatkâr, usta
- artless:doğal, hünersiz, sade, saf, sanatsız
- arts:edebiyat ve beşeri ilimler, hile, kurnazlık, şeytanlık
- artsy:gösterişli, iddialı
- artwork:sanat eseri
- arty:gösterişli, iddialı
- aryan:ari, arilerle ilgili, hint-avrupa dili, hint-avrupa diliyle ilgili, hint-avrupalı
- as:-diği gibi, gibi, iken, -irken, kadar, karşın, ki, madem, mademki, olarak, olduğu gibi, rağmen
- asafetida:çadıruşağı otu, şeytantersi
- asafoetida:çadıruşağı otu, şeytantersi
- asbestos:amyant, asbest, asbestos
- ascend:artmak, çıkmak, pesten tize geçmek, tırmanmak, yukarı çıkmak, yükselmek
- ascendancy:egemenlik, hüküm sürme, itibar, üstünlük
- ascendant:egemen, ekliptiğin yükselen noktası, etkin, nüfuzlu, üstün, yükselen
- ascendency:egemenlik, hüküm sürme, itibar, üstünlük
- ascendent:egemen, ekliptiğin yükselen noktası, etkin, nüfuzlu, üstün, yükselen
- ascending:yükselen
- ascension:göğe yükselme, miraç, ufuktan yükseklik derecesi, yükselme
- ascent:bayır, çıkış, rampa, tırmanma, yokuş, yükselme
- ascertain:anlamak, aslını öğrenmek, bulmak, doğrusunu öğrenmek, öğrenmek, soruşturmak
- ascertainable:anlaması mümkün, araştırılabilir, bulunabilir
- ascertained:anlamak, aslını öğrenmek, bulmak, doğrusunu öğrenmek, öğrenmek, soruşturmak
- ascertainment:araştırma, aslını anlama, bulma, ortaya çıkarma
- ascetic:çileci, sofu
- asceticism:çilecilik, sofuluk
- ascribable:atfolunabilir, üstüne atılabilir, yakıştırılabilir, yüklenebilir
- ascribe:atfetmek, üstüne atmak, yüklemek
- ascribing:atfetmek, üstüne atmak, yüklemek
- ascription:atıf, üstüne atma, yükleme
- asepsis:asepsi, mikropsuzluk
- aseptic:aseptik, mikropsuz, steril
- asexual:aseksüel, cinsiyetsiz, eşeysiz
- ash:dişbudak ağacı, kül
- ashamed:mahçup, utanç duyan, utanmış
- ashamedly:mahçup mahcup, utana sıkıla, utanarak
- ashen:dişbudak, dişbudak ağacından yapılmış, kül gibi, külrengi, solgun
- ashes:kül, küller, ölünün külleri
- ashkenazim:polonya-alman yahudileri
- ashlar:kesme yapı taşı, yontma taş, yontma taşlardan yapılmış yapı
- ashore:karada, karaya, kıyıda, kıyıya
- ashpit:kül çukuru, küllük
- ashtray:kül tablası, sigara tablası
- ashy:kül gibi, külle kaplı, küllü, solgun, soluk
- asia:asya
- asian:asya, asyalı
- asiatic:asya, asyalı
- aside:ayrı, bir kenara, bir tarafa, kendi kendine, kendi kendine söylenen sözler
- asinine:ahmakça, eşek, eşekçe
- ask:aranmak, davet etmek, hak etmek, istemek, kaşınmak, rica etmek, sormak, soru sormak
- askance:göz ucuyla, şüphe ile, yan yan
- askari:asker
- asked:aranmak, davet etmek, hak etmek, istemek, kaşınmak, rica etmek, sormak, soru sormak
- askew:çarpık, eğri olarak, yana doğru, yanlamasına
- asking:isteme
- aslant:eğri, eğri olarak, meyilli, meyilli biçimde, meyilli olarak, yan, yanlamasına
- asleep:tembel, uykuda, uyumakta, uyuşmuş, uyuşuk, uyuyan
- aslope:eğri, eğri olarak, meyilli, meyilli olarak, yatık
- asocial:asosyal, toplumdan kaçan
- asp:engerek yılanı, titrek kavak, toz ağacı
- asparagus:kuşkonmaz
- aspect:bakım, çehre, cephe, görünüm, görünüş, görüş, hal, tavır, yön
- aspects:bakım, çehre, cephe, görünüm, görünüş, görüş, hal, tavır, yön
- aspen:titrek kavak, titrek kavak ile ilgili, toz ağacı
- asper:-e göre, gereğince, nazaran
- aspergill:kutsal su kabı
- aspergillum:kutsal su kabı
- asperity:haşinlik, kaba söz, kabalık, sertlik
- asperse:çamur atmak, iftira etmek, lekelemek, serpmek
- aspersion:çamur, iftira, kutsal su serpme, serpme
- aspersions:çamur, iftira, kutsal su serpme, serpme
- asphalt:asfalt, asfalt kaplamak, asfaltlamak
- asphalted:asfalt kaplamak, asfaltlamak
- asphodel:cennetteki ölümsüz çiçek, çirişotu
- asphyxia:asfeksi, boğulma, nefes kesilmesi, oksijensizlikten boğulma
- asphyxiant:boğucu, boğucu kimyasal silah, boğucu madde
- asphyxiate:boğmak, oksijensiz bırakmak
- asphyxiating:boğmak, oksijensiz bırakmak
- asphyxiation:boğulma, nefes alamama, oksijensiz kalma
- aspirant:aday, istekli, talip
- aspirate:soluklu, soluklu okumak, soluklu ünsüz
- aspiration:arzu, can atma, emme, istek, nefes alma, özlem, soluklu okuma, soluma
- aspirations:arzu, can atma, emme, istek, nefes alma, özlem, soluklu okuma, soluma
- aspire:arzulamak, can atmak, çok istemek, peşinde olmak
- aspired:arzulamak, can atmak, çok istemek, peşinde olmak
- aspiring:amaçlayan, can atan, gözü olan
- asquint:şaşı gibi, yan
- ass:ahmak, eşek, eşek herif, göt, kıç
- assail:dil uzatmak, hücum etmek, saldırmak
- assailable:saldırılabilir
- assailant:dil uzatan, eleştirici, saldırgan
- assailed:dil uzatmak, hücum etmek, saldırmak
- assailer:dil uzatan, eleştirici, saldırgan
- assassin:katil, kiralık katil, suikâstçi
- assassinate:öldürmek, suikâst düzenlemek
- assassination:adam öldürme, suikâst
- assault:fiili tecavüz, hücum, hücum etmek, ırza geçmek, saldırı, saldırmak, tecâvüz, tecâvüz etmek
- assaulted:hücum etmek, ırza geçmek, saldırmak, tecâvüz etmek
- assaulting:hücum etmek, ırza geçmek, saldırmak, tecâvüz etmek
- assay:ayar belirleme, ayarını belirlemek, ayarlamak, değerli maden içermek, deneme, denemek, kalkışmak, tahlil
- assayer:ayarcı, tahlilci
- assemblage:kalabalık, meclis, montaj, toplanma, toplantı
- assemble:birleştirmek, çevirmek, monte etmek, parçaları birleştirmek, toplamak, toplanmak, toplantı yapmak
- assembled:birleştirmek, çevirmek, monte etmek, parçaları birleştirmek, toplamak, toplanmak, toplantı yapmak
- assembler:çevirici, montajcı
- assembling:birleştirme
- assembly:çevirme, içtima, kongre, kurul, meclis, montaj, toplantı
- assent:kabul, kabul etmek, onay, razı olmak, rıza
- assenting:kabul etmek, razı olmak
- assert:iddia etmek, ileri sürmek, öne sürmek, savunmak, söylemek
- asserted:iddia etmek, ileri sürmek, öne sürmek, savunmak, söylemek
- asserting:iddia etmek, ileri sürmek, öne sürmek, savunmak, söylemek
- assertion:hakkını arama, iddia, sav
- assertive:iddialı, kendine çok güvenen, kesin, olumlu, savunan
- assertiveness:kendine güven
- assesed:belirlemek, değer biçmek, değerini bilmek, para cezası vermek
- assess:belirlemek, değer biçmek, değerini bilmek, para cezası vermek
- assessable:değer biçilebilir, değerlendirilebilir, vergilendirilebilir
- assessed:belirlemek, değer biçmek, değerini bilmek, para cezası vermek
- assessing:belirlemek, değer biçmek, değerini bilmek, para cezası vermek
- assessment:belirlenen değer, değerlendirme, vergi, vergilendirme
- assessments:belirlenen değer, değerlendirme, vergi, vergilendirme
- assessor:vergi tahakkuk memuru, yargıç yardımcısı
- assessors:vergi tahakkuk memuru, yargıç yardımcısı
- assests:aktif, alacaklar, mal varlığı, servet, varlıklar
- asset:değerli şey, mal, mülk, varlık
- assets:aktif, alacaklar, mal varlığı, servet, varlıklar
- asseverate:beyan etmek, iddia etmek, resmen bildirmek
- asseveration:beyan, bildiri, iddia
- asshole:göt deliği, kıç deliği
- assiduity:çalışkanlık, gayret, özen
- assiduous:çalışkan, devamlı, dikkatli, gayretli, özenli, sürekli
- assign:atamak, bağlamak, belirlemek, devralan kimse, devretmek, göreve seçmek, saptamak, tahsis etmek, vermek
- assignable:atfedilebilir, devredilebilir, verilebilir, yüklenebilir
- assignation:atama, belirleme, buluşma, devir, göreve seçme, randevu, saptama
- assigned:atamak, bağlamak, belirlemek, devretmek, göreve seçmek, saptamak, tahsis etmek, vermek
- assignee:devralan kimse, vekil
- assigning:atamak, bağlamak, belirlemek, devretmek, göreve seçmek, saptamak, tahsis etmek, vermek
- assignment:atama, belirleme, devir, devretme, ev ödevi, feragat senedi, görev, havale senedi, iş, kararlaştırma, ödev, tahsis, tayin
- assignments:atama, belirleme, devir, devretme, ev ödevi, feragat senedi, görev, havale senedi, iş, kararlaştırma, ödev, tahsis, tayin
- assignor:devreden
- assimilate:benimsemek, benimsenmek, benzetmek, özümlemek, özümsemek, özümsenmek, sindirmek
- assimilated:benzeşen
- assimilating:benimsemek, benimsenmek, benzetmek, özümlemek, özümsemek, özümsenmek, sindirmek
- assimilation:asimilasyon, benzeşme, benzeyiş, özümleme, özümseme, sindirim
- assist:desteklemek, hazır bulunmak, sayı yaptırma, yardım, yardım etmek, yardımcı olmak
- assistance:destek, yardım
- assistant:asistan, muavin, tezgâhtar, yardımcı
- assisted:desteklemek, hazır bulunmak, yardım etmek, yardımcı olmak
- assisting:desteklemek, hazır bulunmak, yardım etmek, yardımcı olmak
- assize:hüküm, kurul kararı
- assizes:geçici mahkeme oturumu
- associate:arkadaş, arkadaş olan, arkadaşlık etmek, bağdaştırmak, bağlı olan, benzetmek, birleşmiş, birleştirmek, çağrıştırmak, dost, ikinci derece statüsü olan, işbirliği yapmak, öğretim üyesi, ortak, ortak etmek, ortak olmak, üye
- associated:birleşmiş
- associating:arkadaşlık etmek, bağdaştırmak, benzetmek, birleştirmek, çağrıştırmak, işbirliği yapmak, ortak etmek, ortak olmak
- association:akla getirme, arkadaşlık, birleşme, çağrıştırma, dernek, işbirliği, iştirak, ortaklık
- associative:birliğe ait
- assonance:asonans, yarım kafiye
- assonant:yarım kafiye, yarım kafiyeli
- assort:ayırmak, sınıflandırmak, türlerine göre ayırmak, uymak, yakışmak
- assorted:çeşidine göre ayrılmış, çeşit çeşit, çeşitli, karışık
- assorting:ayırmak, sınıflandırmak, türlerine göre ayırmak, uymak, yakışmak
- assortment:ayırma, çeşit, çeşitlilik, sınıflandırma
- assuage:bastırmak, dindirmek, hafifletmek, yatıştırmak
- assuaging:bastırmak, dindirmek, hafifletmek, yatıştırmak
- assume:addetmek, almak, farzetmek, hükmetmek, sanmak, saymak, takınmak, taslamak, üstlenmek, üstüne almak
- assumed:farzedilen, takma
- assuming:kendini beğenmiş, kibirli, küstah
- assumption:farzetme, havalara girme, sanı, takınma, taslama, üstlenme, üstüne alma, yüklenme
- assumptions:farzetme, havalara girme, sanı, takınma, taslama, üstlenme, üstüne alma, yüklenme
- assurance:güven, güvence, kendinden eminlik, kendine çok güvenme, pişkinlik, sigorta, söz, teminât, vâât
- assurances:güven, güvence, kendinden eminlik, kendine çok güvenme, pişkinlik, sigorta, söz, teminât, vâât
- assure:garanti etmek, güvenceye almak, ikna etmek, inandırmak, sağlama almak, sağlamak, sigortalamak, söz vermek, temin etmek
- assured:emin, inançlı, kendinden emin, önceden belli olan, sigortalı, sigortalı kimse
- assuredly:elbette, kesinlikle
- assuredness:kendine güven, kesinlik, küstahlık, pişkinlik
- assuring:garanti etmek, güvenceye almak, ikna etmek, inandırmak, sağlama almak, sağlamak, sigortalamak, söz vermek, temin etmek
- assyrian:asur, asurca, asurlu
- astatic:dengesiz, kararsız, statik olmayan
- aster:dalya, pat, yıldızçiçeği
- asterisk:yıldız işareti
- asterism:üç yıldız işareti, yıldız kümesi
- astern:arkada, arkaya, geride, geriye, kıçta
- asteroid:asteroit, küçük gezegen
- asteroids:asteroit, küçük gezegen
- asthma:astım
- asthmatic:astımla ilgili, astımlı
- astigmatism:astigmatizm
- astir:hareket halinde, heyecanlı, kalkmış, uyanık, uyanmış
- astonish:afallatmak, hayret ettirmek, hayrete düşürmek, şaşırtmak
- astonished:afallamış
- astonishing:hayret verici, şaşılacak, şaşırtıcı
- astonishingly:şaşılacak derecede
- astonishment:hayret, şaşırma, şaşkınlık, şaşma
- astonomical:astronomik, çok yüksek, gökbilimsel
- astound:afallatmak, hayret ettirmek, şaşırtmak
- astounded:afallatmak, hayret ettirmek, şaşırtmak
- astounding:hayret verici, şaşılacak, şaşırtıcı
- astraddle:ata biner gibi, bacaklarını ayırarak
- astrakhan:astragan
- astral:yıldız, yıldızlara ait, yıldızlı
- astray:baştan çıkmış, kötü yola düşmüş, yanlış yola sapmış
- astride:ata biner gibi, bacaklarını ayırarak
- astringe:büzmek, sıkıştırmak
- astringent:astrenjan, büzücü, damarları büzen ilaç, kanamayı durduran ilaç, kanı durduran, sert, şiddetli, sıkıştırıcı
- astrodome:astrodom, gözlem penceresi
- astrolabe:usturlap
- astrologer:astrolog, müneccim, yıldız falcısı
- astrologic:astroloji ile ilgili, astrolojik
- astrological:astroloji ile ilgili, astrolojik
- astrology:astroloji, yıldız falcılığı, yıldızbilim
- astronaut:astronot, uzay adamı
- astronautics:astronotik, uzayda yolculuk bilimi
- astronomer:astronom, gökbilimci
- astronomers:astronom, gökbilimci
- astronomic:astronomik, çok yüksek, gökbilimsel
- astronomical:astronomik, çok yüksek, gökbilimsel
- astronomy:astronomi, gökbilim
- astrophysics:astrofizik, gök fiziği
- astute:açıkgöz, akıllı, cin gibi, kurnaz, zeki
- astuteness:açıkgözlük, cin gibilik, kurnazlık
- asunder:ayrı ayrı, birbirinden ayrı, birbirinden uzak, parça parça
- asylum:akıl hastanesi, barınak, himaye, iltica, koruma, sığınak, sığınma
- asymmetric:asimetrik, bakışımsız
- asymmetrical:asimetrik, bakışımsız, oransız
- asymmetry:asimetri, bakışımsızlık
- asymptote:asimptot, sonuşmaz
- asynchronous:asinkron, aynı zamanda olmayan, eşzamanlı olmayan
- at:-a, asker, -da, -de, -e, eyt, savaşçı, -ya, -ye
- ataraxia:ataraksiya, uyarılmayan huzur
- ataraxy:ataraksiya, uyarılmayan huzur
- ataturk:ata, gazi
- atatürk:ata, gazi
- atavism:atacılık, atalara çekme, atavizm
- atavist:atacı
- atavistic:atalara çeken, atalarla ilgili
- atelier:atölye, stüdyo
- athaeneum:edebiyat kulübü, fen kulübü, kütüphane
- athanasia:ebediyet, ölümsüzlük
- atheism:allah’a inanmama, ateizm, dinsizlik, tanrıya inanmama
- atheist:allah’a inanmayan kimse, ateist
- atheistic:allah’sız, ateist, dinsiz, imansız, tanrıtanımaz
- atheistical:ateist, tanrıtanımaz
- athenaeum:edebiyat kulübü, fen kulübü, kütüphane
- atheneum:edebiyat kulübü, fen kulübü, kütüphane
- athens:atina şehri
- athirst:susamış
- athlete:atlet, sporcu
- athletic:atletik, atletlerle ilgili
- athleticism:atletizm
- athletics:atletizm, sporculuk
- athwart:aykırı, çaprazlama, karşı, karşı tarafa, karşıdan karşıya, karşıt, tersine, zıt
- atilt:eğilmiş olarak, elinde mızrakla, saldırı pozisyonunda, yan yatmış biçimde
- atlantes:atlas
- atlantic:atlantik, atlas okyanusu, atlas okyanusu ile ilgili
- atlas:başlıca dayanak, birinci omur, büyük boy resim kâğıdı, direk, harita kitabı, heykel direk, insan şeklinde sütun, ipekli kumaş
- atm:atm, bankamatik
- atmosphere:atmosfer, basınç birimi, çevre, hava, ortam
- atmospheric:atmosferik, hava, ortam, ortam ile ilgili
- atmospherics:atmosfer paraziti, parazit
- atoll:atol, mercanada
- atom:atom, çok az miktar, zerre
- atomic:atom, atomik, atomla ilgili, atomsal
- atomical:atom, atomik, atomla ilgili, atomsal
- atomiser:pülverizatör
- atomism:atomculuk
- atomize:atom bombası atmak, atomlara ayırmak, püskürtmek
- atomizer:atomizer, püskürteç, püskürtücü
- atoms:atom, çok az miktar, zerre
- atomy:atom, iskelet, küçücük şey
- atonal:ahenksiz, atonal
- atonality:ahenksizlik
- atone:gönül almak, telâfi etmek
- atonement:gönül alma, kefaret, ödeme, telâfi
- atonic:aksansız, dermansız, kuvvetsiz, vurgusuz, zayıf
- atony:dermansızlık, kuvvetsizlik, zafiyet
- atop:daha iyi, tepede, üstte, üstün, üstünde, üstüne
- atremble:korkan, korkarak, titreyen, titreyerek
- atria:atriyum, avlu, kemeraltı, kulakçık, orta avlu
- atrip:dipten kopmuş, salpa olmuş
- atrium:atriyum, avlu, kemeraltı, kulakçık, orta avlu
- atrocious:acımasız, berbat, çok kötü, gaddar, gaddarca, vahşi, zalim
- atrociously:acımasızca, berbat biçimde, çok kötü şekilde, vahşice
- atrocity:acımasızlık, canavarlık, gaddarlık, gaf, pot, vahşet
- atrophied:dumura uğramış, gıdasızlıktan zayıflamış, körelmiş, yozlaşmış, zayıflayıp kurumuş
- atrophy:atrofi, dumur, dumura uğramak, dumura uğratmak, körelme, körelmek, köreltmek
- atrophying:dumura uğramak, dumura uğratmak, körelmek, köreltmek
- atropine:atropin
- attaboy:aferin!, bravo!, hadi aslanım!
- attaboy!:aferin!, bravo!, hadi aslanım!
- attach:bağlamak, bağlanmak, eklemek, el koymak, haczetmek, iliştirmek, takmak, tutturmak, yüklenmek
- attachable:bağlanabilir, el koyulabilir, haczedilebilir, takılır, takma
- attache:ataşe
- attaché:ataşe
- attached:bağlı, bitişik, ekli, sabit, takılı, yapışık
- attaching:bağlamak, bağlanmak, eklemek, el koymak, haczetmek, iliştirmek, takmak, tutturmak, yüklenmek
- attachment:aksesuar, alâka, bağlılık, dostluk, haciz, ilgi, parça, sevgi
- attachments:aksesuar, alâka, bağlılık, dostluk, haciz, ilgi, parça, sevgi
- attack:aşındırmak, atak, çatma, çatmak, dil uzatma, dil uzatmak, eleştirmek, girişme, girişmek, hamle, hamle yapmak, hücum, hücum etmek, koyulma, koyulmak, kriz, nöbet, saldırı, saldırmak, taarruz etmek, tecâvüz etmek, tutulma, tutulmak, uğraşmak, yakalanma, yakalanmak
- attacked:aşındırmak, çatmak, dil uzatmak, eleştirmek, girişmek, hamle yapmak, hücum etmek, koyulmak, saldırmak, taarruz etmek, tecâvüz etmek, tutulmak, uğraşmak, yakalanmak
- attacker:saldırgan
- attacking:saldırma
- attain:elde etmek, erişmek, gelmek, kazanmak, ulaşmak, varmak
- attainability:elde edilebilirlik, ulaşılabilirlik
- attainable:elde edilebilir, kazanılabilir, ulaşılabilir
- attainder:manevi ölüm
- attained:elde etmek, erişmek, gelmek, kazanmak, ulaşmak, varmak
- attaining:elde etmek, erişmek, gelmek, kazanmak, ulaşmak, varmak
- attainment:elde etme, erişme, kazanma, ulaşma
- attainments:beceri, hüner, marifet
- attaint:ayıp, leke, lekelemek, rezil etmek, tutulmak, yakalanmak
- attar:çiçek yağı, ıtır
- attemper:dengelemek, dindirmek, tavlamak, teskin etmek, yatıştırmak, yumuşatmak
- attempt:denemek, girişim, girişimde bulunmak, kalkışma, kalkışmak, teşebbüs, teşebbüs etmek, yeltenme, yeltenmek
- attempting:denemek, girişimde bulunmak, kalkışmak, teşebbüs etmek, yeltenmek
- attempts:denemek, girişim, girişimde bulunmak, kalkışma, kalkışmak, teşebbüs, teşebbüs etmek, yeltenme, yeltenmek
- attend:bakmak, beraberinde getirmek, devam etmek, dikkatini vermek, dinlemek, eşlik etmek, hazır bulunmak, hizmet etmek, katılmak, kulak vermek
- attendance:bakım, bakma, devam, eşlik, hazır bulunma, ilgilenme, katılım, katılma, kumanda
- attendant:bakan, bakıcı, beraberinde olan, eşlik eden, eşlik eden kimse, görevli, hizmetli, ilgilenen, mevcut, operatör, refakâtçi
- attendants:maiyet
- attended:bakmak, beraberinde getirmek, devam etmek, dikkatini vermek, dinlemek, eşlik etmek, hazır bulunmak, hizmet etmek, katılmak, kulak vermek
- attending:bakmak, beraberinde getirmek, devam etmek, dikkatini vermek, dinlemek, eşlik etmek, hazır bulunmak, hizmet etmek, katılmak, kulak vermek
- attends:bakmak, beraberinde getirmek, devam etmek, dikkatini vermek, dinlemek, eşlik etmek, hazır bulunmak, hizmet etmek, katılmak, kulak vermek
- attention:aldırış, bakım, dikkat, ilgi, ilgilenme, iltifat, itina, kur, özen
- attention!:dikkat!, hazırol!
- attentions:aldırış, bakım, dikkat, ilgi, ilgilenme, iltifat, itina, kur, özen
- attentive:dikkatli, kibar, nazik, özenli
- attentively:dikkatle, dikkatlice
- attentiveness:dikkat
- attenuate:azalmış, azaltmak, değerini düşürmek, hafifletmek, ince, inceltmek, kısmak, seyreltik, seyreltmek, söndürmek
- attenuated:azaltmak, değerini düşürmek, hafifletmek, inceltmek, kısmak, seyreltmek, söndürmek
- attenuation:azalma, azaltma, inceltme, kısma, söndürme, zayıflama
- attest:beyan etmek, doğrulamak, iddia etmek, ispat etmek, kanıtlamak, onaylamak, yemin ettirmek
- attestation:kanıt olma, onaylama, şahadet, tanıklık, tasdik, yemin
- attested:beyan etmek, doğrulamak, iddia etmek, ispat etmek, kanıtlamak, onaylamak, yemin ettirmek
- attester:şahit, tanık
- attesting:beyan etmek, doğrulamak, iddia etmek, ispat etmek, kanıtlamak, onaylamak, yemin ettirmek
- attic:çatı katı, çatı odası, ince, tavanarası
- atticism:atika üslubu, atina dil özelliği, güzel konuşma
- attire:donatmak, elbise, giydirmek, giysi, kılık, kıyafet, süs
- attired:donatmak, giydirmek
- attitude:davranış, durum, duruş, düşünce, fikir, konum, poz, tavır, tutum
- attitudes:davranış, durum, duruş, düşünce, fikir, konum, poz, tavır, tutum
- attitudinize:havalara girmek, kasılmak, poz yapmak, tavır takınmak, yapmacık davranmak
- attorney:avukat, dava vekili, vekil
- attorneys:avukat, dava vekili, vekil
- attract:çekmek, cezbetmek
- attracted:çekmek, cezbetmek
- attraction:alımlılık, atraksiyon, cazibe, çekicilik, çekim, eğlence programı
- attractions:alımlılık, atraksiyon, cazibe, çekicilik, çekim, eğlence programı
- attractive:alımlı, cazibeli, cazip, çekici, göz alıcı, ilgi çekici
- attractiveness:albeni, cazibe, çekicilik
- attributable:atfolunabilir, dayandırılabilir, verilebilir, yüklenebilir
- attribute:araz, atfetmek, bağlamak, dayandırmak, nitelik, özellik, sembol, sıfat, simge, yormak
- attributed:atfetmek, bağlamak, dayandırmak, yormak
- attributing:atfetmek, bağlamak, dayandırmak, yormak
- attribution:atfetme, bağlama, dayandırma, nitelik, özellik, sıfat, yorma
- attributive:atfeden, niteleyici, niteleyici sözcük, sıfat, veren
- attrited:sürtünmeyle aşınmış
- attrition:aşındırma, aşınma, yıpranma, yıpratma
- attune:akort etmek, alıştırmak, uydurmak
- attuned:akort etmek, alıştırmak, uydurmak
- atypical:alışılmamış, tipik olmayan
- aubergine:patlıcan
- auburn:koyu kestane, kumral
- auction:açık artırma, açık artırma ile satmak, mezat
- auctioneer:açık artırma ile satmak, açık artırmacı, mezatçı
- auctioning:açık artırma ile satmak
- audacious:cesur, cüretli, gözüpek, küstah, yürekli
- audaciousness:cesurluk, gözüpeklik, küstahlık
- audacity:arsızlık, cesaret, cüret, küstahlık, yürek
- audible:akustik, duyulabilir, işitilebilir
- audience:dinleyiciler, huzur, huzura kabul, izleyici, izleyiciler, okuyucu kitlesi, resmi görüşme, seyirci, seyirciler
- audio:işitme, işitsel, ses
- audiophile:ses cihazları meraklısı
- audiovisual:görsel-işitsel
- audit:denetim, denetlemek, hesap denetimi, hesapların kontrolü, incelemek, kontrol etmek, sistemli inceleme
- audited:denetlemek, incelemek, kontrol etmek
- auditing:denetleme, hesapları denetleme
- audition:işitme, işitme gücü, kulak sınavı, ses sınavı, ses sınavı yapmak
- auditions:işitme, işitme gücü, kulak sınavı, ses sınavı, ses sınavı yapmak
- auditor:denetçi, denetici, dersi dışarıdan izleyen öğrenci, dinleyici öğrenci, hesap kontrolörü
- auditorium:konferans salonu, konser salonu, oditoryum, toplantı salonu
- auditors:denetçi, denetici, dersi dışarıdan izleyen öğrenci, dinleyici öğrenci, hesap kontrolörü
- auditory:işitme, işitsel
- aufait:bilen, haberdar, haberi olan
- aug:ağustos
- aug.:ağustos
- augean:çok pis, leş gibi, pis
- auger:burgu, delgi, matkap
- aught:hiç, zerre kadar
- augment:artırmak, artmak, büyümek, büyütmek, çoğalmak, çoğaltmak, geçmiş zaman öneki, uzamak, uzatmak
- augmentation:artırma, artış, büyüme, çoğaltma
- augmentative:anlamı büyüten ek, artıran, büyüten, çoğaltan
- augmented:artırmak, artmak, büyümek, büyütmek, çoğalmak, çoğaltmak, uzamak, uzatmak
- augmenting:artırmak, artmak, büyümek, büyütmek, çoğalmak, çoğaltmak, uzamak, uzatmak
- augur:alâmet olmak, falcı, işareti olmak, kâhin, kehanette bulunmak, müneccim, önceden bildirmek
- augury:alâmet, işaret, kehanet
- august:aziz, muhterem, muhteşem, saygıdeğer
- augustine:augustine
- auidences:dinleyiciler, huzur, huzura kabul, izleyici, izleyiciler, okuyucu kitlesi, resmi görüşme, seyirci, seyirciler
- auld:eski, yaşlı
- aulic:saraya ait
- aunt:hala, teyze, yenge
- auntie:halacığım, halacık, teyzeciğim, teyzecik, yengeciğim, yengecik
- aura:atmosfer, buhar, hava, koku, ruh, sıcak basması
- aural:işitme ile ilgili, kulak
- aureola:ağıl, atmosfer, ayla, hale, ışık halkası
- aureole:ağıl, atmosfer, ayla, hale, ışık halkası
- auricle:kulak kepçesi, kulakçık
- auricula:ayıkulağı
- auricular:fısıldanmış, gizlice söylenmiş, kulak kepçesiyle ilgili, kulaktan kulağa yayılmış
- auriferous:altın içeren, altınlı
- aurochs:avrupa bizonu, yaban öküzü
- aurora:şafak, seher, tan
- auscultate:steteskop ile dinlemek
- auscultation:dinleme, steteskop ile dinleme
- auspice:kuş falı
- auspices:himaye, koruma
- auspicious:elverişli, hayırlı, kutlu, şanslı, tâlihli, uğurlu
- auspiciousness:hayır, kutluluk, şans, tâlih, uğur
- aussie:avustralya, avustralyalı
- austere:ağırbaşlı, ciddi, haşin, hoşgörüsüz, sade, sert, süssüz
- austerity:haşinlik, masraftan kısma, sadelik, sertlik, tasarruf
- austral:güney, güneyle ilgili
- australia:avustralya
- australian:avustralya, avustralyalı
- austria:avusturya
- austrian:avusturya, avusturyalı
- austro:avusturya-
- autarchic:otarşik, özerklik ile ilgili
- autarchical:otarşik, özerklik ile ilgili
- autarchy:bağımsız ekonomi politikası, otarşi, özerklik
- autarkic:otarşik
- autarkical:otarşik
- autarky:bağımsız ekonomi politikası, otarşi, özerklik
- authentic:asıl, doğru, esas, gerçek, güvenilir, otantik
- authenticate:belgelemek, doğruluğunu kanıtlamak
- authenticated:belgelemek, doğruluğunu kanıtlamak
- authentication:belgeleme, doğruluğunu kanıtlama
- authenticity:doğruluk, gerçeklik, güvenilirlik, otantiklik
- author:yaratıcı, yazar
- authoress:kadın yazar
- authorisation:izin, ruhsat, yetki
- authorise:izin vermek, onaylamak, ruhsat vermek, yetki vermek
- authorised:izinli, resmi, yetkili
- authoritarian:otorite yanlısı, otoriter
- authoritarianism:otoriter rejim
- authoritative:amirane, buyurucu, otoriter, yetkili
- authorities:yetkili makamlar, yetkililer
- authority:bilirkişi, hak, hüküm, itibar, nüfuz, otorite, uzman, yetki, yetki belgesi
- authorization:izin, ruhsat, yetki
- authorize:izin vermek, onaylamak, ruhsat vermek, yetki vermek
- authorized:izinli, resmi, yetkili
- authorizing:izin vermek, onaylamak, ruhsat vermek, yetki vermek
- authorship:kaynak, köken, yazarlık
- autism:içe yöneliklik, otizm
- autistic:içe yönelik, otistik
- auto:araba, araba ile gezmek, oto, otomobil, otomobille gezmek
- autobiographic:otobiyografik
- autobiography:kendi hayat hikâyesi, otobiyografi, özgeçmiş, özyaşamöyküsü
- autobus:otobüs
- autocar:araba, otomobil
- autochthon:bir yerin yerlisi, yerli
- autochthonous:yerli
- autocide:arabayla intihar, intihar
- autoclave:otoklav, sterilizatör
- autocracy:otokrasi, saltçılık
- autocrat:diktatör, otokrat
- autocratic:despot, dikta, otokratik, zorba
- autocratical:despot, dikta, otokratik, zorba
- autocue:akıl defteri
- autodidact:kendi kendini yetiştirmiş kimse, otodidakt
- autogenous:kendi kendine oluşan, otojen
- autograph:imza, imza vermek, imzalamak, kendi el yazısı, otograf baskı yapmak, yazarın kendi el yazması
- autographic:imzalanmış, kendi eli ile yazılmış
- autography:asıl nüsha, baskı tekniği, otografi
- autoimmune:doğuştan olan bağışıklıkla ilgili
- autointoxication:kendi kendini toksinleme, vücudun oluşturduğu toksinle zehirlenme
- automat:otomat, otomatik makine, satış otomatı
- automate:makineleştirmek, otomatikleştirmek
- automated:makineleştirmek, otomatikleştirmek
- automatic:istemsiz, kendi kendine olan, otomatik, otomatik makine, otomatik tabanca, otomatik vitesli araba
- automatically:istemsiz olarak, kendi kendine, kendiliğinden, otomatik olarak, otomatikman
- automating:makineleştirmek, otomatikleştirmek
- automation:otomasyon, özdevin
- automaton:otomat, robot
- automobile:araba, otomobil
- automobiles:araba, otomobil
- automobilism:araba kullanma, sürücülük
- automobilist:sürücü
- automotive:arabalarla ilgili, otomobil, otomotiv
- autonomous:otonom, özerk
- autonomy:otonomi, özerklik
- autopilot:otomatik pilot
- autopsy:bizzat inceleme, otopsi, otopsi yapmak
- autosuggestion:kendi kendine telkin
- autotype:ototopi, ototopi yöntemiyle basmak
- autumn:güz, sonbahar
- autumnal:sonbahar, sonbaharla ilgili
- auxiliaries:destek kuvvetleri, yardımcı personel
- auxiliary:destek, yardımcı, yardımcı fiil, yedek
- avail:avantaj, fayda, işe yaramak, kâr, yaramak, yarar, yararı olmak
- avail.:avantaj, fayda, işe yaramak, kâr, yaramak, yarar, yararı olmak
- availability:bulunma, geçerlik, geçerlilik, hazır bulunma, mevcut olma, müsait olma
- available:eldeki, geçerli, hazır, işe yarar, kullanışlı, mevcut, müsait, var
- avails:kâr, kazanç
- avalanche:çığ, heyelan
- avantgarde:öncü, öncü olanlar, yenilik getirenler, yenilikçi, yenilikçiler
- avarage:avarya, averaj, cari fiyat, hasar, ortalama, ortalama olarak almak, ortalamasını bulmak, sıradan, zarar
- avarice:açgözlülük, para hırsı
- avaricious:para canlısı, paragöz, tamahkâr
- ave:hazreti meryem’e selam duası
- ave!:güle güle!, hoşça kal!, merhaba!, selam!
- avenge:acısını çıkarmak, intikamını almak, öcünü almak
- avenger:intikamcı, öç alan kimse
- avenue:ağaçlı yol, bulvar, cadde, iki yanı ağaçlıklı yol, yol
- aver:iddia etmek, kanıtlamak, söylemek
- average:avarya, averaj, cari fiyat, hasar, ortalama, ortalama olarak almak, ortalamasını bulmak, sıradan, zarar
- averment:delil, iddia, kanıt
- averse:aksi görüşte olan, gönülsüz, hoşnutsuz, isteksiz, karşı olan
- aversion:hoşlanmama, hoşnutsuzluk, iğrenç şey, isteksizlik, nefret, sevimsiz tip, sevmeme, yıldızı barışmama
- aversions:hoşlanmama, hoşnutsuzluk, iğrenç şey, isteksizlik, nefret, sevimsiz tip, sevmeme, yıldızı barışmama
- avert:başka tarafa çevirmek, çevirmek, gidermek, önlemek
- averting:başka tarafa çevirmek, çevirmek, gidermek, önlemek
- aviary:kuşhane
- aviate:pilotluk yapmak, uçak kullanmak
- aviating:pilotluk yapmak, uçak kullanmak
- aviation:havacılık
- aviator:havacı, pilot
- aviculture:kuş besleme, kuşçuluk
- avid:açgözlü, arzulu, doymayan, doyumsuz, hırslı
- avidity:açgözlülük, hırs, istek
- avionics:havacılık elektroniği
- avocado:avokado
- avocados:avokado
- avocation:hobi, merak, meslek, uğraş
- avoid:iptal etmek, kaçınmak, korunmak, önlemek, sakınmak, savuşturmak, uzak durmak
- avoidable:iptal edilebilir, kaçınılır, sakınılır
- avoidance:iptal, kaçınma, kurtulma, sakınma, uzak durma
- avoided:iptal etmek, kaçınmak, korunmak, önlemek, sakınmak, savuşturmak, uzak durmak
- avoiding:kaçınma, önleme
- avoirdupois:ağırlık, ingiliz tartı sistemi
- avouch:doğrulamak, itiraf etmek
- avow:açıkça söylemek, beyan etmek, itiraf etmek
- avowal:doğrulama, itiraf, kabul etme
- avowed:açık, bariz, belli
- avowedly:açıkça, alenen
- avuncular:amca, amca gibi, amca ile ilgili
- await:beklemek, hazır olmak
- awaited:beklemek, hazır olmak
- awaiting:beklemek, hazır olmak
- awake:farkına varmak, farkında olan, gözü açılmak, gözünü açmak, tetik, uyandırmak, uyanık, uyanmak, uyarmak, uykudan kalkmak
- awaken:farkına varmak, gözü açılmak, ikaz etmek, uyandırmak, uyanmak
- awakened:farkına varmak, gözü açılmak, ikaz etmek, uyandırmak, uyanmak
- awakening:ikaz, uyandıran, uyanış, uyanma, uykudan kalkma
- award:hükmetmek, hüküm, ihale etmek, karar, karar vermek, mükâfat, ödenek, ödül, tazminat, vermek
- awarded:hükmetmek, ihale etmek, karar vermek, vermek
- awarding:hükmetmek, ihale etmek, karar vermek, vermek
- awards:hükmetmek, hüküm, ihale etmek, karar, karar vermek, mükâfat, ödenek, ödül, tazminat, vermek
- aware:farkında, farkında olan, haberdar, tetikte, uyanık
- awareness:farkında olma, haberdar olma
- awash:dalgalarla yıkanmış, su seviyesi ile beraber, suda yüzen
- away:bir yana, deplasman maçı, deplasmanda, devamlı, durmadan, rakip sahada, uzağa, uzak, uzakta, yok
- awe:haşmet, huşu, korku, korku vermek, korkutmak, saygıyla karışık korku, ululuk
- awed:korku vermek, korkutmak
- awesome:dehşet verici, korku ifade eden, korkunç
- awestruck:dehşete kapılmış, korkmuş
- awful:berbat, çok kötü, korkunç, müthiş, oldukça büyük
- awfully:çok, müthiş bir şekilde, son derece
- awfulness:berbatlık, korkunçluk
- awhile:bir süre, biraz
- awkard:aksi, beceriksiz, garip, kullanışsız, sakar, ters, zorluk çıkaran
- awkward:aksi, beceriksiz, garip, kullanışsız, sakar, ters, zorluk çıkaran
- awkwardly:beceriksizce, sakarca
- awkwardness:acemilik, aksilik, beceriksizlik, kullanışsızlık, sakarlık, terslik
- awl:biz, tığ
- awn:başak kılçığı, kılçık
- awning:güneşlik, tente
- awoke:farkına varmak, gözü açılmak, gözünü açmak, uyandırmak, uyanmak, uyarmak, uykudan kalkmak
- awoken:farkına varmak, gözü açılmak, gözünü açmak, uyandırmak, uyanmak, uyarmak, uykudan kalkmak
- awry:çarpık, eğri, ters, yan
- ax:azaltma, azaltmak, balta, çalgı, enstrüman, işten kovma, işten kovmak, kısma, kısmak, kovma, kovmak, sepetlemek
- axe:azaltma, azaltmak, balta, çalgı, enstrüman, işten kovma, işten kovmak, kısma, kısmak, kovma, kovmak, sepetlemek
- axial:eksen, eksen ile ilgili
- axil:dal ile sap arası köşe, yaprak ile dal arası köşe
- axilla:dal ile sap arası köşe, koltuk altı
- axing:azaltmak, işten kovmak, kısmak, kovmak, sepetlemek
- axiom:aksiyom, belit
- axiomatic:aksiyom, aksiyom ile ilgili
- axis:anlaşma, eksen, mihver, uyuşma
- axle:aks, dingil, eksen, mil
- axtenuating:ciddiye almamak, hafife almak, hafifletmek, mazur göstermek
- ay:kabul oyu, olumlu oy
- ay!:evet!, hay hay!
- aye:kabul oyu, olumlu oy
- aye!:evet!, hay hay!
- azalea:açelya
- azerbaijan:azerbeycan
- azerbaijanese:azerice
- azerbaijani:azerbeycanlı, azeri
- azimuth:azimut, güney açısı
- azote:azot, nitrojen
- aztec:aztek
- azure:bulutsuz, gök mavisi, gökyüzü, masmavi, mavi gök
Online İngilizce Konuşma Kursu: Konuşarak Öğren
Çok güzel anlatıyorlar
I love reading your site.