İngilizce C1/C2 Seviye Hikayeler


Türkiye’nin en iyi online İngilizce eğitim sistemi olan Konuşarak Öğren’den ücretsiz konuşma dersi almak için tıklayın !

Konuşarak Öğren'i Ücretsiz Deneyin

İngilizcenizi geliştirmek için İngilizce metinler ve hikayeler okumak en etkili yöntemlerden birisidir. Okuduğunuz her hikaye, her cümle ve her kelime İngilizce bilginizi geliştirir. Özellikle C1 ve C2 seviye metinler her açıdan gelişmiş ve karmaşık yapıya sahip cümleler kelimeler içerir. Bu yüzden C1 ve C2 İngilizce metinleri okurken başta zorlanabilirsiniz.

B1 ve B2 metinleri kolayca anlayacak seviye de olsanız da C1 ve C2 seviye metinler sizi yine de zorlayabilir. Bu durumda yapmanız gereken ilk şey daha fazla kelime öğrenmek ve dil bilginizi geliştirmek. Kelime ve dil bilgisi konusunda kendinizi geliştirirken C1 ve C2 metinleri okumayı denemelisiniz. Diğer seviyelerin aksine, C1 ve C2 seviyelerinde metinlerin daha çok üstüne gitmelisiniz. C1 ve C2 son seviye olduğundan dolayı, o seviyeye sadece konu çalışarak gelemezsiniz. Her an kendinizi geliştirmeye hazır olmalı ve İngilizceye maruz kalmalısınız. Bu yüzden kendini geliştirmek için devamlı yeni metinler okumalısınız.

Bu içeriğimizde C1 ve C2 seviye olan Threat to Bananas (Muz Tehdidi), 5 Horror Film Cliches, How Humans Evolved Language hikayelerini sizin için çevirileri ile paylaştık. Bu sayede hem kendiniz çevirebilir hem de kontrol edebilirsiniz. Bu sayede takıldığınız yerlerde de daha rahat çözüme ulaşabilirsiniz.

Threat To Bananas (Muz Tehdidi)

In the 1950s, Central American commercial banana growers were facing the death of their most lucrative product, the Gros Michel banana, known as Big Mike. And now it’s happening again to Big Mike’s successor – the Cavendish.

1950’lerde, Orta Amerika’daki ticari muz yetiştiricileri, en kazançlı ürünleri olan Koca Mike nam-ı diğer Gros Michel muzunun ölümüyle karşı karşıyaydı. Ve şimdi Koca Mike’ın halefi Cavendish’e de aynısı oluyor.

With its easily transported, thick-skinned and sweet-tasting fruit, the Gros Michel banana plant dominated the plantations of Central America. United Fruit, the main grower and exporter in South America at the time, mass-produced its bananas in the most efficient way possible: it cloned shoots from the stems of plants instead of growing plants from seeds, and cultivated them in densely packed fields.

Kolay taşınması, kalın kabuklu olması ve tatlı tadı ile Gros Michel muz bitkisi, Orta Amerika’nın tarlalarının hâkimi oldu. O zamanlar Güney Amerika’nın ana üreticisi ve ihracatçısı olan United Fruit, muzlarını mümkün olan en verimli şekilde seri üretti. United Fruit, tohumlardan bitki yetiştirmek yerine, sürgünleri bitkilerin saplarından klonladı ve yoğun tarlalarda yetiştirdi.

Unfortunately, these conditions are also perfect for the spread of the fungus Fusarium oxysporum f. sp. cubense, which attacks the plant’s roots and prevents it from transporting water to the stem and leaves. The TR-1 strain of the fungus was resistant to crop sprays and travelled around on boots or the tyres of trucks, slowly infecting plantations across the region. In an attempt to escape the fungus, farmers abandoned infected fields, flooded them and then replanted crops somewhere else, often cutting down rainforest to do so.

Maalesef bu koşullar Fusarium Oxysporum mantarının yayılması için de mükemmeldi. Bitkinin köklerine saldıran ve gövdeye ve yapraklara su taşımasını engelleyen Mantarın TR-1 türü, mahsul spreylerine karşı dirençliydi ve botlar veya kamyon lastikleri üzerinde dolaşarak, bölgedeki tarlaları yavaşça enfekte etti. Mantardan kaçmak için çiftçiler, enfekte olmuş tarlaları terk ettiler, sel atlında bıraktılar ve daha sonra ekinlerini başka bir yere diktiler ve bunu yapmak içinse genellikle yağmur ormanlarını kestiler.

Their efforts failed. So, instead, they searched for a variety of banana that the fungus didn’t affect. They found the Cavendish, as it was called, in the greenhouse of a British duke. It wasn’t as well suited to shipping as the Gros Michel, but its bananas tasted good enough to keep consumers happy. Most importantly, TR-1 didn’t seem to affect it. In a few years, United Fruit had saved itself from bankruptcy by filling its plantations with thousands of the new plants, copying the same monoculture growing conditions Gros Michel had thrived in.

Çabaları başarısız oldu. Bunun yerine, mantarın etkilemediği çeşitli muzları aradılar. Bir İngiliz dükünün serasında Cavendish’i buldular. Nakliye açısından Gros Michel kadar uygun değildi, ancak muzları tüketicileri mutlu edecek kadar lezzetliydi. En önemlisi, TR-1 onu etkilemiyor gibiydi. Birkaç yıl içinde United Fruit, tarlalarını binlerce yeni bitkiyle doldurarak ve Gros Michel’in büyüdüğü aynı tek kültürlü yetiştirme koşullarını kopyalayarak kendisini iflastan kurtarmıştı.

While the operation was a huge success for the Latin American industry, the Cavendish banana itself is far from safe. In 2014, South East Asia, another major banana producer, exported four million tons of Cavendish bananas. But, in 2015, its exports had dropped by 46 per cent thanks to a combination of another strain of the fungus, TR-4, and bad weather.

Latin Amerika endüstrisi için operasyon büyük bir başarı olsa da Cavendish muzu güvenli olmaktan çok uzaktı. 2014 yılında, bir başka büyük muz üreticisi olan Güney Doğu Asya bölgesi, dört milyon ton Cavendish muzu ihraç etti. Ancak 2015 yılında, mantarın başka bir türü olan TR-4 ve kötü hava koşullarının birleşimi sayesinde ihracatı yüzde 46 düştü.

Growing practices in South East Asia haven’t helped matters. Growers can’t always afford the expensive lab-based methods to clone plants from shoots without spreading the disease. Also, they often aren’t strict enough about cleaning farm equipment and quarantining infected fields. As a result, the fungus has spread to Australia, the Middle East and Mozambique – and Latin America, heavily dependent on its monoculture Cavendish crops, could easily be next.

Yetiştirme çalışmaları Güney Doğu Asya’da sorunları çözmedi. Yetiştiriciler, hastalığı yaymadan bitkileri sürgünlerden klonlamak için pahalı laboratuvar temelli yöntemleri her zaman karşılayamazlar. Ayrıca, çiftlik ekipmanlarını temizleme ve virüslü tarlaları karantinaya alma konusunda genellikle yeterince ilgili değillerdi. Sonuç olarak, mantar Avustralya’ya, Orta Doğu’ya ve Mozambik’e yayıldı. Ve tek kültürlü Cavendish mahsullerine büyük ölçüde bağımlı olan Latin Amerika, kolayca sıradaki bölge olabilir.

Racing against the inevitable, scientists are working on solving the problem by genetically modifying the Cavendish with genes from TR-4-resistant banana species. Researchers at the Queensland University of Technology have successfully grown two kinds of modified plant which have remained resistant for three years so far. But some experts think this is just a sophisticated version of the same temporary solution the original Cavendish provided. If the new bananas are planted in the same monocultures as the Cavendish and the Gros Michel before it, the risk is that another strain of the disease may rise up to threaten the modified plants too.

Kaçınılmaz olana karşı yarışan bilim adamları, Cavendish’i TR-4’e dirençli muz türlerinden gelen genlerle genetik olarak değiştirerek sorunu çözmeye çalışıyorlar. Queensland Teknoloji Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, şimdiye kadar üç yıl boyunca dirençli kalan iki tür modifiye bitkiyi başarıyla büyüttüler. Ancak bazı uzmanlar bunun, orijinal Cavendish’in sağladığı aynı geçici çözümün yalnızca gelişmiş bir versiyonu olduğunu düşünüyor. Yeni muzlar, daha önceki Cavendish ve Gros Michel ile aynı şekilde tek kültür ile ekilirse, hastalığın başka bir türünün, değiştirilmiş bitkileri de tehdit etmek için yükselmesi riski vardır.

5 Horror Film Cliches (5 Korku Filmi Klişesi)

Since almost the beginning of cinema, we have had scary films. Of all the genres that exist, horror is perhaps one of the most conventional. Many horror films rely on specific plot devices, also called tropes, to make their audience frightened. When a trope is used too much, it can become a cliché. But when used well, it can really make us jump out of our skin. Here are some of the most used, and perhaps abused, clichés in horror films.

Neredeyse sinemanın başlangıcından beri korku filmleri vardı. Var olan tüm türler arasında korku, belki de en geleneksel olanlardan biridir. Birçok korku filmi, izleyicilerini korkutmak için mecazi kurgu olarak da adlandırılan spesifik olay örgülerine güvenir. Bir mecazi kurgu çok kullanıldığında klişe haline gelebilir. Ancak iyi kullanıldığında, yerimizden fırlamamıza sebep olabilir. İşte korku filmlerinde en çok kullanılan ve belki de suistimal edilen klişelerden bazıları.

No matter what kind of house it is, the basement is a scary place in horror films. That’s usually where something is hiding or where the evil psychopath has hidden their tools. Basements are always dark and often damp. You can only reach them by a narrow staircase. And basements are always creepy, even when there isn’t anything down there.

Ne tür bir ev olursa olsun, bodrum korku filmlerinde korkutucu bir yerdir. Genellikle bir şeylerin saklandığı veya kötü psikopatların aletlerini sakladığı yer burasıdır. Bodrumlar her zaman karanlık ve genellikle nemlidir. Bodruma sadece dar bir merdivenden ulaşabilirsiniz. Ve bodrumlar, aşağıda hiçbir şey olmadığında bile her zaman ürkütücüdür.

In older horror films, when protagonists were in desperation, it was difficult or impossible for them to call for help or call the police. Mobile phones have made that situation a bit less believable now. What’s the solution to maintain suspense? No phone coverage! If you’re a hero in a horror film, it’s almost certain that at a key moment, just when you absolutely need to call for help, you will not have any coverage at all. Or your phone battery will die just as you are making the call. Or both.

Eski korku filmlerinde, kahramanlar çaresizlik içindeyken, yardım çağırmaları ya da polisi aramak zor ya da imkansızdı. Cep telefonları bu durumu şimdi biraz daha az inandırıcı hale getiriyor. Peki gerginliği sürdürmenin çözümü nedir? Telefonun çekmemesi! Bir korku filminde başrolseniz, en önemli anda, tam da yardım çağırmanız gerektiğinde, hiçbir şekilde telefonunuzun çekmeyeceği neredeyse kesindir. Veya tam aramayı yaparken telefonunuzun şarjı bitecektir. Ya da her ikisi de.

Horror films love uninhabited places. This could be an abandoned hospital, a scary empty house or a ghost town. There’s something about lonely, empty places. What was it like when people lived there? Why did they leave? Maybe it’s also that they are so quiet, which can be very scary too. Of course, abandoned places are also handy for horror film directors in that it’s more believable that you will have no phone coverage there either.

Korku filmleri ıssız yerleri sever. Bu terk edilmiş bir hastane, korkunç bir boş ev veya hayalet bir kasaba olabilir. Yalnız, boş yerler çok ilgi çekicidir. İnsanlar orada yaşarken nasıldı? Neden ayrıldılar? Belki de çok sessiz olduklarındandır, bu da çok korkutucu olabilir. Tabii ki, terk edilmiş yerler korku filmi yönetmenleri için de kullanışlıdır, çünkü orada telefonunuzun çekmemesi daha inandırıcıdır.

The hero has been driving for hours. It’s night-time and it’s beginning to rain. Suddenly he sees a person on the side of the road. Maybe the company will keep him awake? In horror films, giving anybody a ride is asking for trouble. The hero always does it, and it always ends badly.

Başrol saatlerce araba kullanıyor. Gece oldu ve yağmur yağmaya başladı. Birden yolun kenarında bir adam görür. Belki de eşlik etmek onu uyanık tutabilir? Korku filmlerinde birini arabanıza almak bela aramaktır. Başrol bunu her zaman yapar ve sonu her zaman kötü biter.

This horror film cliché was especially popular with horror films of the late 20th century. It starts with a group of teenagers all enjoying themselves, and it ends with everyone dead except one girl. At the beginning the girl is usually innocent, shy and not particularly strong. By the end, she has become the toughest and most resourceful person in the world. The last girl almost always wins in the end.

Bu korku filmi klişesi, özellikle 20. yüzyılın sonlarındaki korku filmlerinde popülerdi. Bir grup gencin eğlenmesiyle başlar ve bir kızın dışında herkesin ölmesiyle biter. Başlangıçta kız genellikle masum, utangaçtır ve güçlü değildir. Sonlara doğru, dünyanın en sert ve en becerikli insanı olur. Sona kalan kız neredeyse her zaman sonunda kazanır.

How Humans Evolved Language (İnsanlar Dili Nasıl Geliştirdi)

Thanks to the field of linguistics we know much about the development of the 5,000 plus languages in existence today. We can describe their grammar and pronunciation and see how their spoken and written forms have changed over time. For example, we understand the origins of the Indo-European group of languages, which includes Norwegian, Hindi and English, and can trace them back to tribes in eastern Europe in about 3000 BC.

Dilbilim alanı sayesinde, bugün var olan 5.000’den fazla dilin gelişimi hakkında çok şey biliyoruz. Dilbilgilerini ve telaffuzlarını tanımlayabilir ve sözlü ve yazılı biçimlerinin zaman içinde nasıl değiştiğini görebiliriz. Örneğin, Norveççe, Hintçe ve İngilizceyi içeren Hint-Avrupa dil grubunun kökenlerini anlayabiliyor ve onları MÖ 3000’lerde Doğu Avrupa’daki kabilelere kadar takip edebiliyoruz.

So, we have mapped out a great deal of the history of language, but there are still areas we know little about. Experts are beginning to look to the field of evolutionary biology to find out how the human species developed to be able to use language. So far, there are far more questions and half-theories than answers.

Bu sayede dil tarihinin büyük bir bölümünü belirledik, ancak hakkında hala çok az şey bildiğimiz alanlar var. Uzmanlar, insan türünün dili kullanabilmek için nasıl geliştiğini öğrenmek için evrimsel biyoloji alanına bakmaya başlıyor. Şimdiye kadar, cevaplardan çok daha fazla soru ve yarım teori var.

We know that human language is far more complex than that of even our nearest and most intelligent relatives like chimpanzees. We can express complex thoughts, convey subtle emotions and communicate about abstract concepts such as past and future. And we do this following a set of structural rules, known as grammar. Do only humans use an innate system of rules to govern the order of words? Perhaps not, as some research may suggest dolphins share this capability because they are able to recognise when these rules are broken.

İnsan dilinin şempanzeler gibi en yakın ve en zeki akrabalarımızdan bile çok daha karmaşık olduğunu biliyoruz. Karmaşık düşünceleri ifade edebilir, ince duyguları aktarabilir ve geçmiş ve gelecek gibi soyut kavramlar hakkında iletişim kurabiliriz. Ve bunu dilbilgisi olarak bilinen bir dizi yapısal kuralı izleyerek yapıyoruz. Kelimelerin sırasını yönetmek için sadece insanlar doğuştan gelen bir kurallar sistemi mi kullanıyor? Belki de hayır, çünkü bazı araştırmalar yunusların bu yeteneği paylaştığını, çünkü bu kuralların ne zaman kullanılmadığını anlayabildiklerine işaret ediyor.

If we want to know where our capability for complex language came from, we need to look at how our brains are different from other animals. This relates to more than just brain size; it is important what other things our brains can do and when and why they evolved that way. And for this there are very few physical clues; artefacts left by our ancestors don’t tell us what speech they were capable of making. One thing we can see in the remains of early humans, however, is the development of the mouth, throat and tongue. By about 100,000 years ago, humans had evolved the ability to create complex sounds. Before that, evolutionary biologists can only guess whether or not early humans communicated using more basic sounds.

Karmaşık dil yeteneğimizin nereden geldiğini bilmek istiyorsak, beynimizin diğer hayvanlardan nasıl farklı olduğuna bakmamız gerekir. Bu sadece beyin büyüklüğünden çok daha fazlasıyla ilgili, beynimizin başka neler yapabileceği, ne zaman ve neden bu şekilde geliştiği de önemlidir. Ve bunun için çok az fiziksel ipucu var; atalarımızın bıraktığı eserler, bize hangi konuşmayı yapabileceklerini göstermiyor. Eski insanların kalıntılarında görebildiğimiz şeylerin biri de ağız, boğaz ve dilin gelişimidir. Yaklaşık 100.000 yıl önce, insanlar karmaşık sesler yaratma yeteneğini geliştirmişti. Bundan önce, evrimsel biyologlar, ilk insanların daha temel sesler kullanarak iletişim kurup kurmadığına dair yalnızca tahmin üretebilirler.

Another question is, what is it about human brains that allowed language to evolve in a way that it did not in other primates? At some point, our brains became able to make our mouths produce vowel and consonant sounds, and we developed the capacity to invent words to name things around us. These were the basic ingredients for complex language. The next change would have been to put those words into sentences, similar to the ‘protolanguage’ children use when they first learn to speak. No one knows if the next step – adding grammar to signal past, present and future, for example, or plurals and relative clauses – required a further development in the human brain or was simply a response to our increasingly civilised way of living together.

Başka bir soru, dilin diğer primatlarda olmadığı şekilde gelişmesine izin veren insan beyninin farkı nedir? Bir noktada, beynimiz ağzımıza sesli ve ünsüz sesler çıkarabilecek hale geldi ve etrafımızdaki şeyleri adlandırmak için kelime icat etme kabiliyeti geliştirdik. Bunlar karmaşık dilin temel bileşenleriydi. Bir sonraki değişiklik, bu kelimeleri, çocukların konuşmayı ilk öğrendiklerinde kullandıkları ‘ön-dil’e benzer şekilde cümlelere koymak olurdu. Bir sonraki adımın – örneğin geçmişi, şimdiyi ve geleceği işaret etmek için dilbilgisini veya çoğulları ve ilgili yan tümceleri eklemenin – insan beyninde daha fazla gelişmeyi gerektirip gerektirmediğini veya giderek medenileşen birlikte yaşama tarzımıza bir yanıt olup olmadığını kimse bilmiyor.

Between 100,000 and 50,000 years ago, though, we start to see the evidence of early human civilisation, through cave paintings for example; no one knows the connection between this and language. Brains didn’t suddenly get bigger, yet humans did become more complex and more intelligent. Was it using language that caused their brains to develop? Or did their more complex brains start producing language?

Yine de 100.000 ila 50.000 yıl önce, örneğin mağara resimlerinde, erken insan uygarlığının kanıtlarını görmeye başlıyoruz; kimse bununla dil arasındaki bağlantıyı bilmiyor. Beyinler birdenbire büyümedi, ancak insanlar daha karmaşık ve daha zeki hale geldi. Beyinlerinin gelişmesine neden olan dili kullanmak mıydı? Yoksa daha karmaşık beyinleri dil üretmeye mi başladı?

More questions lie in looking at the influence of genetics on brain and language development. Are there genes that mutated and gave us language ability? Researchers have found a gene mutation that occurred between 200,000 and 100,000 years ago, which seems to have a connection with speaking and how our brains control our mouths and face. Monkeys have a similar gene, but it did not undergo this mutation. It’s too early to say how much influence genes have on language, but one day the answers might be found in our DNA.

Genetiğin beyin ve dil gelişimi üzerindeki etkisine bakmakta daha fazla soru var. Mutasyona uğrayan ve bize dil yeteneği veren genler var mı? Araştırmacılar, 200.000 ila 100.000 yıl önce meydana gelen, konuşmayla ve beynimizin ağzımızı ve yüzümüzü nasıl kontrol ettiğiyle bağlantılı gibi görünen bir gen mutasyonu buldular. Maymunlar da benzer bir gene sahiptir, ancak bu mutasyona uğramamıştır. Genlerin dil üzerinde ne kadar etkisi olduğunu söylemek için henüz çok erken ama bir gün cevaplar DNA’mızda bulunabilir.

İngilizce Metin Çevirisinin Önemi

İngilizce metinleri anlamak başlangıçta herkes için zordur. Ancak okuma ve anlama yeteneğinizi geliştirmek için yapabileceğiniz birçok aktivite ve etkinlik vardır. Bunlardan birkaçı kelime dağarcığınızı, dilbilginizi geliştirmek ve metinler çevirmektir. Metin çevirmek başlangıçta gözünüze zor gelebilir. Ancak kendi seviyenizdeki metinleri çevirmeye çalıştığınızda beklediğinizden daha kolay olduğunu göreceksiniz.

İngilizce metin çevirmeye başlayınca İngilizce cümle mantığına alışmaya başlarsınız. Bu sayede İngilizce cümleleri okurken anlarsınız. İlk okuyacağınız ve çevireceğiniz metinler basit olduğundan dolayı çok zorlanmadan alışabilirsiniz. İngilizce mantığına alışarak tüm İngilizce yeteneklerinizi doğrudan geliştirebilirsiniz. Bundan dolayı İngilizce Metin çevirmek çok ayarlıdır.

İngilizce Metin Çevirisi Nasıl Yapılır?

İngilizce metin çevirmek için öncelikle metni bir kere tamamen okumalısınız. Bu sayede cümlelere ve kelimeler aşina olursunuz. Metni okuduktan sonra ilk olarak bilmediğiniz kelimeleri öğrenmelisiniz. Ardından çeviri yapmaya başlamalısınız.

İngilizce metin çevirmek için öncelikle İngilizce cümle çevirmeyi bilmelisiniz. İngilizce cümle kuralları, Türkçeye göre tam tersidir. Bu yüzden cümleleri tersten çevirmelisiniz. BU mantığı kavradıktan sonra cümle çevirmeye başlayabilirsiniz. Çeviriye A1 A2 hikayelerinden başlarsınız çok rahat edersiniz.

İngilizce Metin Okumanın Yararları

İngilizcenizi sadece tek bir yöne odaklanarak geliştiremezsiniz. Bu yüzden her yeteneğinizi ayrı ayrı geliştirmelisiniz. İngilizce dilbilgisi öğrendiğiniz gibi İngilizce kelimeler de öğrenmelisiniz. Bu yeteneklerinizi aynı anda geliştirmenin en iyi yolu da İngilizce metinler okumaktır. Okuduğunuz hikayeler sayesinde hem dilbilgisi hem de kelime bilgisi olarak kendinizi geliştirirsiniz. Yeni cümle yapıları görürsünüz, yeni kelimeler öğrenirsiniz, gün içinde kurulabilecek diyaloglara dair bilgiler edinirsiniz.

Konuşarak Öğren İle Daha İngilizcenizi Geliştirin

İngilizce Saatleri öğrenmek sadece bir başlangıç! Eksiklerinizi tamamlamak, yeni konular öğrenmek ve bolca pratik yapmak için ve çok daha fazlasını keşfetmek için Konuşarak Öğren sayfasını ziyaret edebilirsiniz. Anadili İngilizce olan eğitmenlerle dilediğiniz gün ve saatte konuşabilir, online dersler sayesinde rahatça İngilizce öğrenebilirsiniz. Alacağınız İngilizce eğitimi ile rahatlıkla okuyabilir, yazabilir ve iletişim kurabilirsiniz. Tamamen sizin yöneteceğiniz İngilizce dersleri sayesinde çok rahat bir şekilde İngilizce öğrenebilirsiniz.

Online İngilizce Konuşma Kursu: Konuşarak Öğren

Adınızı soyadınızı giriniz!

Geçerli bir e-posta adresi giriniz!

Geçerli bir cep telefonu numarası giriniz!

Şifreniz en az 4 karakter olmalıdır!

Bilgileri eksiksiz doldurunuz!

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Son Yazılar

İngilizcenizi Geliştirin

Türkiye'nin %100 başarı garantili tek online İngilizce kursunu ücretsiz deneyin.

Adınızı soyadınızı giriniz!

Geçerli bir e-posta adresi giriniz!

Geçerli bir cep telefonu numarası giriniz!

Şifreniz en az 4 karakter olmalıdır!

Bilgileri eksiksiz doldurunuz!

Bilgi Mesajı